Pandemi sürecinde iktidar sahiplerinin aldığı tedbirlerden biri kapanma denilen, sokağa çıkma konusunda kısıtlamaların getirildiği uygulamadır. Ülkemizde geçen seneden beri “Hayat Eve Sığar” sloganıyla gerçekleştirilen kısıtlamaları vatandaş nezdinde yerleştirmeye çalışıldı. Pandemi sürecinde herkes evlerine geri çağrıldı. Modern zamanlar insanları yaşamlarını evin dışında yaşamak üzere kurgulanmış bir hayattı. İnsanlar günleri evin dışında; çalışanlar iş yerlerinde, çocuklar kurslarda-okullarda, emekliler parklarda, ev hanımları gün gezmelerinde geçirir eve ancak akşam saatlerinde gelebilirlerdi. Modern yaşam insanı evden uzaklaştırmış, evi insanlar için bir yaşam alanı, bir hayat olanı olmaktan çıkarmıştı. (İslam-Türk evlerindeki “hayat”ı bir de bu açıdan bakmak gerekiyor zannımca.) Şimdi ise insanlık eve dönmeye davet ediliyor. Ama bu şairin dediği türden bir eve dönüş değil, tabiri caizse hapishaneye girmek.
Değişen üretim şeklinin yanında şehirlerin şekli de değişti. Evler apartman, mahalleler site, şehirler ise kentleşemeyen ama yanı zamanda şehir olarak ta kalamayan mekanlara dönüştü. Bizlere, evlere dönmemizi isteyenler ortada ev bırakmadılar. Hepimiz yarı açık bir cezaevinde gün ışığı görmeden, rüzgar tenimize değmeden, çocuklarımız toprakla buluşmadan, baharda açan çiçekleri görmeden, dolunaya şahit olmadan, günün saatlerini güneşin hareketlerinden değil saatin işaretinden görerek bir kent hayatı yaşıyoruz. Özellikle büyükşehirlerde bir türlü ayağımız toprağa değmiyor. Akşam kaldığımız mekanlardan çıkıp, direk asfalt yollarda son model arabalarımızla geçerek yaşama dokunamadan dünya hayatından bize ayrılan saatleri tamamlıyoruz. Topraktan gelen ve sonunda da toprağa gidecek canlılar olarak topraktan bu kadar kopmuş olmamız bir kıyamet değil mi?
Covid virüsüne tedbir için ısrarla çağrıldığımız ‘ev’ aslında nedir, bu konuyu ele almamız derdimizi açıklamada bize yardım edecek. Zira ülkemizin sağlık bakanı birkaç ay öncesinde bulaşın en yüksek oranın “evde” olduğunu açıklarken bugün “Evimiz en güvenli kalemiz. Bir süre mücadeleyi evimizden sürdüreceğiz.” şeklinde twitler atıyor.
Allah (cc), insana hayatını devam ettirebilmesi için yemenin ve içmenin yanında doğa şartlarının sıcağına, soğuna ve tehlikelerine karşı korunması için barınma nimetini vermiştir. İnsanların dünyada ilk gerçekleştirdikleri üretimlerden biri ev, barınak yapmaktır. Ev aile bağıyla kurulan, kadın ve erkeğin arasında nikah akdiyle inşa edilen yani önce hukukla inşa edilen yerdir.
Mimar Serkan Akın evi şöyle tarif eder: “Müstakil olan yerdir. Tek bir arsada, tek bir parselde tek bir ailenin yaşadığı ve bu ailenin eve dair ihtiyaçlarının giderildiği mekan, evdir. Dolayısıyla olmazsa olmaz şart bunun müstakil olmasıdır. Ev kelimesine müstakil ya da bahçeli sıfatını eklemek gereksizdir. Apartman ise tanımadığımız, bilmediğimiz insanlarla kat mülkiyeti üzerinden kurulan zorunlu ortaklıktır.”
“Ev nedir?” sorusuna diğer bir Mimar Semih Akşeker “Mutlu Ev” kitabında “Müstakil ev kavramı mutlaka ve mutlaka küçük de olsa bir “bahçe” bölümünü ihtiva etmektedir. Esas itibariyle Türk-Müslüman evi olarak ifade edilen ev, biri kapalı diğeri açık toplam iki birimden meydana gelmektedir. Evlerin odalarla oluşturulan kısmı “kapalı alan”ı temsil ederken bahçe ve avlular, göğe bakan “açık alan”ı temsil ederler. Ev budur, biri olmadan diğeri eksik kalır.” şeklinde anlatır. Yani açık alanı, küçük bir bahçesi, avlusu olmayan mekana ev denilmiyor.
Bu tanımlar üzerinden kendi yaşadığımız mekanları değerlendirelim. Yaşadığımız yerler “ev” kategorisine giriyor mu, girmiyor mu? Normal zamanlarda bile insanın barınma, ev ihtiyacını karşılamayan yerlere “ev” diyerek, bizi evlere çağıranlar bizi gerçekten neye çağırıyor? Geçen kapanma sürecinde aile içinde şiddetin artmasında ve boşanma oranların artmasında yaşadığımız yerlerin etkisi nedir? Toplumda artan birbirine tahammülsüzlüğün ver her alana sirayet eden şiddetin temellerinde belki de milletimize çözüm diye sunulan, buyur yaşa yaşayabilirsen diye sunulan toki tarzı, apartman modeli yapılaşma vardır.
Kuran’ı Kerim’de Allah evi şöyle tarif eder: “Allah, evlerinizi sizin için bir huzur ve sükun yeri yaptı.” /Nahl, 80
Son bir yıldır maruz kaldığımız uygulamalar sebebiyle düşünmeyi ciddiye almaya; insana dair, topluma dair, şehire dair, hayata dair, insanlığa dair, yaşamın her boyutuna dair derin derin düşünmeye başlamalıyız. Ve şu soruyla başlamalıyız: “İyi, peki, eve dönelim de, ama ev nerede?"
29 Nisan 2021/ Milli Gazete
https://www.milligazete.com.tr/makale/7028268/elif-ors/eve-donelim-ama-ev-nerede
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder