20. yüzyıl insanlarının o, hiç uyanmak istemediği masal diyarında, hiç beklemediği bir şekilde uyandığı tarih: 11 Temmuz 1995!
İnsanlık işinde, gücünde; dünya “çağdaşlık, teknoloji, medeniyet, hümanizm, insan hakları vs. vs.” gibi cicicici sözlerle ninnisini dinlerken Avrupa ’nın ortasında bir yer: Srebrenitsa !
1995 ve Srebrenitsa. İnsanlığın en çok yaralandığı tarih ve yer.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da meydana gelen en büyük soykırım suçunun işlendiği yerdir; Srebrenitsa. Tüm dünyanın gözü önünde ve Birleşmiş Milletlerin koruması altında.
Avrupa’nın Kudüs’ü diye adlandırılan Bosna-Hersek’te haksız bir şekilde başlayan, Müslüman Boşnakları, Türkleri (Sırplar öldürdükleri her Boşnak için ‘Türk öldürdük’ diyorlardı) Avrupa’dan silme faaliyetinin oyuncusu Sırplar, Büyük Sırbistan hayaliyle dünya tarihinde şahit olunmamış planlı, programlı katliamların en büyüğünü ve en kan donduranını Srebrenitsa’da gerçekleştirdi.
Nisan 1992’de Bosna-Hersek’in bağımsızlığının tanınmasıyla Sırplar; Boşnakların evlerine, camilerine, hastanelerine, tarihî eserlerine, okullarına her yere saldırmaya başladılar. Tamamen silahsız, savunmasız, sivil halka yapmadıkları zulmü bırakmadılar. Kimi Boşnak’ı ekmek sırasında, kimini su sırasında, kimini pazarda, kimini camide acımasızca öldürdüler.
Sırpların ‘Etnik Temizlik’ faaliyetinden kaçan Boşnakların sığındığı ‘Güvenli Bölge Srebrenitsa’ resmî rakamlara göre 8372 Boşnak erkeğe mezar oldu. Bu güvenli bölgede 11 Temmuz 1995’te kadın ve çocukların kamyonlarla şehir dışına çıkarılırken, 8372 (12-77 yaş arası) sivil Boşnak erkek topluca katledildi. Sırplar, katlettikleri masum sivilleri toplu mezarlara gömdüler. Yapmış oldukları bu feci zulme bir zulmü daha eklediler. Toplu mezarlara gömmüş oldukları cesetleri gömdükleri yerden kepçelerle parçalayarak çıkartıp, kimlikleri tespit edilemesin diye sayıları tahmini 64 olan toplu mezarlara gömdüler. Birçok Boşnak, bir mezarı olsu diye şehitlerinin, kemiklerini karanlık kuyuda iğne arar gibi hâlâ arıyorlar. Sadece başında dua edebilecekleri mezarı olsun diye. İster sadece tek bir kol, tek bir ayak, tek bir el, ister tek bir kemik parçası olsun yeter ki; mezarları belli olsun için.
Peki, bir insan bu vahşeti başka bir insana nasıl yapıyor? Masumların canına nasıl kıyabiliyorlar? Neye dayanarak neye inanarak bu cinayetleri işliyor? Konuşmamız gereken mesele vahşetin ‘nasıl’ı değil ‘niçin’i olmalı. Dünyadaki yaşanan her türlü zulme ‘dur’ demek istiyorsak yapılan bu zulümlerin temellerini iyice incelemeliyiz. Sırplar inandıkları değerler çerçevesinde Boşnaklara zulmettiler. Aynı Firavunların, köle gördüklerine yaptığı gibi. Şimdi Srebrenitsa katliamının on yedinci yılı. Bunca söz niçin yazıldı?Erbakan Hocam’ın dediği gibi: “Bre zalim! Siz, zihniyetinizin bozukluğundan dolayı zalimsiniz.” İsmi Mladiç olmuş, Karadziç olmuş, Miloseviç olmuş fark etmez. Bu zalimler sahip oldukları 'Hak' olanı değil, kaba kuvveti üstün tutan bir zihniyetin mensupları oldukları için zalimdir. Firavun zihniyetinin mensupları yeryüzünde zulümlerine devam ediyor. Ya Hakk’ı temsil eden, Peygamber zihniyetinin mensupları nerelerdeler?
Biz “Düşmanlarımıza gelince... Onlara adaletten başka hiçbir şey borçlu değiliz.” diyen Bilge Kral’a ve yol arkadaşlarına selam verirken, yeryüzündeki her zulmün vebalini taşıyoruz. Hz. Âdem (a.s.)’dan beri tüm şehitlerimizi rahmetle anıyoruz, bizim suskunluğumuzu Allah’a şikayeteden Şeyh AhmetYasin’i hüzünle hatırlayarak....
Milli Gazete /Temmuz 2012
Maşallah elifcim yüreğine, kalemine sağlık çok akıcı 👍🍁
YanıtlaSilTeşekkür ederim
Sil👏👏
YanıtlaSil