Temmuz 04, 2021

Tüm Alem Sana Emanet

 Belgesellerde gezi türü, bölge tanıtımı, şehir tanıtımı gibi programlarda görüntüde yeşillikli, şelaleler, dereler ve bilumum doğa unsurları akarken arka fondaki sesten genellikle şöyle bir konuşma gelir “Bilmem ne yeri adeta doğanın bir parçası…” “Bilmem yöresi sizi doğaya çağırıyor…”  Sanki apartmanlar diktiğimiz, asfaltla donattığımız, beton döktüğümüz yerler doğanın bir parçası değilmiş gibi.

Yeryüzünde halife olarak yaratılan müslümanlar dünyada hayatına bütüncül şekilde bakamaz hale gelmiş durumda. Evet, müslümanlar olarak hiç bir dönem yaşanmayan baskı, zulüm, savaş, iç çatışma, memleketinden edilme gibi çok yaşamsal konularda sıkıntı yaşıyoruz. Fakat bu yaşananlar belli konulara kulak kesilip hayatın tümüne dair söz söyleme sorumluluğumuzu gözümüzden kaçırmamalı. Bir müslüman önce kendi ailesi başta olmak üzere yaşadığı sokaktan, mahalleden, şehirden, ülkeden, coğrafyadan, mekandan insanıyla, sokaktaki hayvanıyla, doğal çevresiyle her şeyiyle sorumludur. Allah’ın “kul” olarak yarattığından insana “nimet” olarak her verdiğinin hakkını gözetmeli, adaleti tesis etmeye çalışmalıdır.

Daha önce hiç bir dini ve ilmi eğitim müfredatında almadığım “çevre, alem” üzere eğitimi Genel Merkez’de katıldığım eğitimde aldım. Büyük ihtimal hatibeler eğitimi çerçevesinde verilen eğitimde “Hak ile batıl” arasındaki mücadeleyi/mücahedeyi anlatırken “Medeniyetlerin Değerlendirmesi” başlıklı derste üç ölçütle medeniyetler değerlendiriliyordu. Bu üç ölçütten biri “Medeniyetlerin alame bakışı” konusuydu. Bu değerlendirmede batı/ batıl medeniyetin aleme bakışının “Ben kaba kuvvete sahibim, ben haklıyım, kendimden gayrı herkese ve her şeye nefsim nasıl isterse öyle davranırım.” anlayışında dünyaya ve aleme baktığı dersin hocası tarafından aktarılmıştı. İslam medeniyetinde ise aleme bakışın “İçinde yaşadığımız dünya dahil tüm alem insanın faydası için yaratılmış olsa bile bunlar hep bir emanettir. Dünya hayatında insanlar (müslümanlar demiyoruz sadece ama bunu yerine getirme vazifesi müslümanlara ait) israf etmeden, ihtiyacı kadar faydalanabilir. Özellikle müslümanlar dünyada yaşarken “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz!” emri gereği dünyada bir misafir ancak ne kadar faydalanırsa o kadarıyla iktifa etmek zorundadır. Müslümanların aleme bakışı “emanet” anlayışındadır. Özetlemek gerekirse ders böyleydi.

Gel gelelim, dünyaya “adil bir sistem” getirmekle sorumlu olan bir coğrafyanın insanların başına gelenler neler? Uzun süredir ülke insanımız dışında ülkemizin yer altı, yer üstü ve doğal kaynaklarımız hem uluslararası şirketler için hem de yerli şirketler için tam tabiriyle talan ediliyor. Son günlerde Rize’nin İkizdere İlçesi’nde taş ocağı çalışmalarıyla bizlere emanet olarak verilen çevrenin bazı şirketler lehine talan edildiğine şahit oluyoruz. Ve bu duruma yöre halkı karşı çıkıp kaç gündür direniyor.  Köylülerin bu projeye karşı çıkmasının sebebi başlıca geçim kaynaklarından olan çay tarımı ve arıcılığa zarar vermesi. Buna karşılık yetkililer maden ocağı yapımının tüm izinleri alınmış bir yatırım projesi olduğu iddiasındalar. Yani diyorlar ki kanuni bir iş yapıyoruz. Biz de soruyoruz, kanuni ama adil mi?

Ülkemizde buna benzer doğayı tahrip eden Kaz Dağları’nda ve birçok yerde altın aramak için; Alpu Ovası’nda (Eskişehir) termik santrali kurmak için; Salda Gölü gibi turist çekmek için ve böyle bir çok şehirde dünyada eşi ve benzeri olmayan topraklarımız, yeşil alanlarımız yok ediliyor, çevremiz kirletiliyor. Para kazanmak için vahşi hayvan avı için ihalelere çıkılarak doğal yaşamda var olmaya çalışan başta geyikler olmak üzere hayvanlarımız katlettiriliyor. Köprü, yol yapımı, gökdelenlerin yapılmasıyla göç eden kuşları ülkemize uğramamaya, köprülerdeki ışıklandırma sebebiyle balıklar boğaza girmemeye başladı. Yani ekolojik dengede düzeltilmesi imkansız zararlar ortaya çıktı. Bunu sorumluluğu iktidar sahipleri başta olmak üzere cennet vatanda yaşayan hepimizde.

Evet, yeryüzü insan için yaratılmıştır. Fakat insan yeryüzünü talan etmesi için yaratılmamıştır. Bir avuç  azınlığın (yerli ve uluslararası güçler) azgınlıkları için feda edilerek gelecek nesillerin yaşam alanlarını yok etmek hangi akıla hizmettir? 

Müslümanlar olarak ölçümüz olan Peygamber Efendimiz’in (sav) hayatına bir daha bakalım:  Bir gün Peygamberimiz (sav), sahabilerden birinin abdest alırken suyu israf ettiğini görür. “Bu israf nedir?” diye sorar. Bunun üzerine sahabi “Abdestte israf olur mu?” diye karşılık verince Peygamberimiz (sav): “Evet, akan bir nehrin kenarında bile olsan, normal bir miktarın üzerinde su kullanman israf olur.” Şeklinde cevaplar.

Peygamber Efendimiz’in (sav) koyduğu bu ölçüye göre yaşamaya çalışan ecdadımızı hatırlayalım: Kanun-i Sultan Süleyman ağacı saran karıncaların öldürülmesini sorar dönemin şeyhülislamına: 

“Dırahta ger ziyan etse karınca

Günâhı var mıdır ânı kırınca?” 

(Eğer karınca ağaca zarar veriyor, onu kurutuyorsa, karıncayı yok etmenin bir günahı var mıdır?)

Şeyhülislam şöyle der:

“Yarın Hakk’ın dîvânına varınca

Süleyman’dan hakkın alır karınca.”


6 Mayıs 2021/ Milli Gazete


https://www.milligazete.com.tr/makale/7053307/elif-ors/tum-alem-sana-emanet 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ey Sakallı Hüsnü Amcam! Senin Verdiğin Oyun Bedelini Gazzeli Bebekler mi Ödeyecekti?

Her şeye her duruma rağmen bir bayramı geçirdik. Dilerdik ki, yeni bir tazeleniş olsun, bir muhasebe olsun hac günleri. Müslümanlar Allah’...