Ocak 23, 2025

Şu Goebbels Ne Demiş?

Üniversitede İletişim fakültelerinde II. Dünya Savaşı kitle iletişim araçlarının kullanımı açısından önemli bir yere sahiptir. Uluslararası iletişim konusunda II. Dünya Savaşı sürecinde tarafların halklarını ve düşmanlarını manipüle etmek için kullandığı “propaganda yöntemleri” günümüz dünyasında hâlâ kullanılmakta sonuçta. 

II. Dünya Savaşı’nda yazılı kitle iletişim araçlarının yanında sesli ve görsel kitle iletişim araçları olan radyo ve filmlerin kullanılması ile tüm kamuoyunun düşüncelerinin ve fikirlerinin yönlendirilmesi sağlanmıştır. Yazılı kitle iletişim araçları, tüm kitleyi etkileme noktasında yetersiz kalıyordu. Vatandaşların sadece okuma yazması olanlara hitap ediyordu. Radyo ve film ise her seviyede ve her yaştaki insanın algılayabileceği içeriklerin üretimine uygundu. Hareketli resimlerden oluşan filmler insan zihnini daha kolay manipüle eden bir araçtır. Fotomontaj bu durumu anlamak için en iyi örnektir. Birbiri ile mekansal ve zamansal bağlantısı olmayan farklı görüntüleri yan yana getirip tek bir görselde birleştirildiğinde sanki o durum gerçekmiş gibi algıyı toplum zihninde çok rahat oluşturulur. Bu yöntemle siyasi rakipler birbirleri hakkında yalan bilgiyi çok kolay bir şekilde kamuya mal ettiler.

II. Dünya Savaşı denilince muhakkak ilk akla gelenlerden biri Hitler’in “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığını” yapmış Goebbels (Dr. Paul Joseph Goebbels)’tir.  Adolf Hitler’den “Halkın Führer’ini (önder)” Almanların zihninde oluşturan kişi.1933 yılında Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesinin ardından bakan olarak atanan Goebbels ilk iş olarak Nazi karşıtı yazarlar tarafından yazılmış 20 binden fazla kitabı Berlin'in Bebel Meydanı'nda yaktırmıştır. Daha sonrasında da Almanya’daki basın üzerinde tam kontrol sağlamıştır. Yani Goebbels, ülke içinde halkın bilgiye erişimini kontrol etmiştir. Goebbels’in ısrarlı çalışması ile savaş zamanı Almanya'da çekilen filmlerin yarısı propaganda filmleri ve savaş propaganda filmleri oldu. Bu açıdan da iletişim fakültelerinde Goebbels’in propaganda metodu ders olarak işlenir.

Hitler’in her yaptığına tevil üreten, kitlelerin gerçek algısını yalanlarla manipüle eden, Berlin düşene kadar sanki savaşı kazandıklarına Almanları inandıran Goebbels’in, kitlelerin yönlendirilmesi, inandırılmasına dair sözlerinden birkaçını buraya not düşeceğim. Yüksek lisans tezini hazırlarken siyasal iletişim araştırmalarımda gözüme takılıp kenara not etmiştim. 


Nazi propaganda bakanı Goebbels'in bazı sözleri:


“Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır. Olmazsa, yalana devam edin.”


“Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız, insanlar ona o kadar fazla inanırlar.” (Kitle iletişim araçlarının yani medyanın gücü herhangi bir konu hakkında içeriği sürekli tekrarlamasından gelir. Hedef kitlede bir düşüncenin, fikrin, duygunun yerleşmesi için tekrar en önemli araçtır. Bu gerçeği atalarımız “Bir adama kırk gün deli dersen deli olur” şeklinde formüle etmiştir.)


“Bir insana yalan olsa bile bir söylemi sürekli tekrarlarsanız, o söylemin nereden geldiğini unutur ve kendi fikri gibi benimser ve savunur.” 


“Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur ve insanların o yalana inanması da o kadar kolaylaşır.”


“Halkı her zaman ateşleyin, asla soğumasına ve düşünmesine izin vermeyin.”


“Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır.”


“Sadece bir rakibinize odaklanın ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yıkın.”


“İlk sözü kim ne kadar güçlü ve bağırarak söylerse, o kazanır.”


Goebbels’in bu sözlerinden de anlaşılacağı üzere akla gelebilecek her türlü hilenin, yalanın, çarpıtmanın ve iftiranın siyasal iletişimde kullanmasını meşru kabul edildiğini görüyoruz. İşin iç acıtan tarafı ise müslüman coğrafyada Goebbels’in bu sözlerine sahip çıkarak yıllardır kara propaganda ile insanımızın zihni algılarla dolduruluyor. 

Ülkemizde özellikle iktidarın eliyle ülkedeki neredeyse tüm iletişim kanalları üzerine tahakküm kurularak kaynağı belirsiz aslı astarı olmayan olaylarla insanımız oyalanmakta, zihni bulandırılmaktadır. Milletimiz ülke gerçeklerinden uzaklaştırılarak toplum içinde kamplaştırmalar ile milletimiz birbiri ile konuşamaz hale getiriliyor. Kara propaganda ile kitlelerin zihinleri kullanmaktan uzaklaştırmak için duygulara hitap ederek taraflar birbirine karşı kinle ve düşmanlık aşılanıyor.

Her ne olursa olsun kısa dünya hayatı için makamda kalmak adına üretilen yalanların ahirette hesabı kolay olmayacaktır. Yalanla, iftira ile birbirine düşmanlaştırarak elde edilen hiçbir şeyden hiçbir kimseye hayır gelmeyecektir, gelmemiştir. Bunun en iyi ispatı da Goebbels’in sonudur. Goebbels düşman eline geçmemek için çocukları ve eşini öldürerek intihar etmiştir. 

Müslümanın bu dünyada ne yapacağı bellidir. Peygamber Efendimiz yalan söyleyenin hükmünü de söylemiştir.


21 Mart 2024

https://www.milligazete.com.tr/makale/19631127/elif-ors/su-goebbels-ne-demis





Ocak 13, 2025

Türkülerle Türkiye’m!

Yıllar yıllar sonra aklı selim, yaratılış gayesine karşı sorumluluğunu taşıyan, delillere dayanarak gerçeğin peşinde koşanlar tarih kitaplarında günümüzü yazarlarsa muhtemelen şunları yazacaklar: “Ülkenin yeni yüzyılında “Irmağının akışına ölürüm Türkiyem” türküsünü söyleyenler ile “Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya” şiirini okuyanların cennet vatanın insanlarını, geleceğini, ormanlarını, ırmaklarını, ovalarını, tarım alanlarını, tarihi mekanlarını, madenlerini, hava sahasını talan ettiler.” 

İktidarın eliyle içine atıldığımız ekonomik krizin sebebi iktidar taraftarlarının iddia ettiği gibi pandemi sürecinde alınan yaralar değildir. Türkiye’deki ekonomik kriz 2018’lerden itibaren bağıra bağıra gelen bir krizdir. Krizin de temeli 2002’ye kadar dayandırabiliriz. Aslında daha öncede kriz vardı. Fakat AKP iktidarı milletimizden oy alırken milletimizi ekonomik dar boğazdan kurtarmak için oy aldı. Sonuç, o zamana kadar yapılan fabrikalar özelleştirme adı altında haraç mezat satıldı; tarım ve hayvancılık kademe kademe küresel güçlerin istediği doğrultuda iş gücü hizmet sektörüne kaydırarak milletimiz üretim alanından uzaklaştırıldı. Ve sonuç ülkede çalışan nüfusun yüzde altmışı asgari ücretle çalışır hale getirildi. Özelleştirmeler sonucu iktidarın dediği gibi devlete yük olan sektörler elden çıkarılmadı. Şeker fabrikaları gibi havada, karada para kazandırıp kâr ettiren kuruluşlar satıldı. Ülkenin alanında tek hizmet veren PTT elden çıkarıldı. Daha sonra zarar ettiği zaman yine geri alındı PTT. Sadece PTT’nin özelleştirilmesi ile milletimiz iki kez zarara uğratıldı. Bunun sonucu deprem olduğunda çalışmayan bir telefonlaşma sektörü.

Ekonomide yaşadığımız talandan birkaçını yazabildik. Bu ekonomik sıkıntı içinde iktidar mensupları 4-5 yerden maaş alıp bir eli yağda bir eli balda yaşarken dört beş yerden maaş alanların sebebiyle işgal edilen mevkiler yüzünden iki üniversite bitirip hâlâ işsiz gezen gençlerimiz arttı. Hatta artık “ev genci” diye yeni bir ekonomik tanımımız oldu. İşsizlik genç nüfus içinde en büyük problemlerden biri iken son alel acele millete rüşvet babından problem çözmüş gibi oldukları EYT’liler ile beraber artık çalışan nüfus emeklilerin   dengesi bozuldu. Böyle talan tarihte başka yerde görülmüş müdür? Uzmanları bizi aydınlatırsa seviriniz.

“Irmağının akışı” diye miting meydanlarında, sosyal medyada gezinirken meseleleri çözme makamında olanlar yanlış planlama (bunu iyi niyetle yazdık, yoksa hangi yandaş, candaş iş adamına ne kazandırılmak istenildi bilemeyiz) sonucu Karadeniz’de akan her ırmağa bilmem kaç tane HES yapılarak ırmaklar kurutuldu. Irmaklarına, çevrelerine sahip çıkmak isteyen köylüler güvenlik kuvvetleri ile karşı karşıya getirildi. Unutanlar İkizdere’de olanlara dönüp bir bakıversin.

Irmaklarımızın başına bunlar geldi de göllerimiz ellerinden kurtuldu mu? Adı “Dipsiz Göl” bu dönem dibini gördü. Dipsiz Göl define arama safsataları içinde kurutuldu gitti. Dışarıdan su taşınarak eski hale getirilerek doldurulmaya çalışılıyordu. Ama o eski Dipsiz Göl olur mu? Atalarımız boşuna dememiş “Taşıma su ile değirmen dönmez.” Diğer çok bilinen gölümüz “Türkiye’nin Maldivleri olarak bilinen Burdur’daki Salda Gölü” gözümüz önünde talan edildi. “Ayak basılmasın” derken ne hale getirildi? 

“Ölürüm Türkiye’m” diyerek ovalarımızın ortasına TOKİ’ler yaptık. Oysa tarihte atalarımız tarım için kullanılacak alanları tarıma ayırıp verimsiz yerlere evler yapmışlar, mümkün oldukça tarım arazileri başka işlerle işgal ettirmemişlerdir. Son yıllarda Trakya’da ayçiçek tarlaları da dahil birçok ovamız inşaata açıldı. Verimli topraklarımızın bağrı betona gömüldü. 

Hasankeyf’ten başlayarak birçok tarihi eserimizin restorasyondan sonra çıkan tablo yüzünden “Keşke restore edileceğine kendi kendine yıkılaydı” denildi. İşi ehline vermemenin en acı sonuçlarını tarihi eserlerimizde gördük. Depremde yıkılan Gaziantep Kalesi’nin yıkılan bölümlerinin sonradan restore edilen kısımları olduğunu tarihçiler üzüntü içinde anlattılar.

Kaz Dağları, Akbelen ormanları, yanan ormanlar… Yanan ormanların yerinde birden biten oteller… Her maden aramasının altında çıkan yandaş kurum ve kuruluşlar… 

Bu ülke hepimizin! Geçmişimiz, bugünümüz ve geleceğimiz… Bu ülkeye hizmet için belli makamlara taşınan kişilerin görevlerini yerine getirmesini beklememiz hepimizin hakkı. Sizden kimse “ülke için ölmenizi” beklemiyor. Ülkemizi talan ettirmeyin. Yasaların verdiği yetki etrafında milletimize, devletimize, bayrağımıza hizmet edin. Vatandaşlarımızın beklentisi bu cennet vatan ülkede insanca yaşayabilmek. Yeri gelince bu ülkenin her evladı ülkesi için canını verir; geçmişte atalarının yaptığı gibi. 

Ama korkarız bazı gerçekleri idrak ettiklerinde durum Temel Karamollaoğlu’nun işaret ettiği yere gelecek: "Bir Kızılderili deyişiyle bu arkadaşlara seslenmek istiyorum; 'Son fabrika satıldığında, son üretici toprağını terk ettiğinde, beyaz AK Partili adam beton ve asfaltın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak!” 


10 Ağustos 2023/ Millî Gazete

https://www.milligazete.com.tr/makale/16043761/elif-ors/turkulerle-turkiyem

Ey Sakallı Hüsnü Amcam! Senin Verdiğin Oyun Bedelini Gazzeli Bebekler mi Ödeyecekti?

Her şeye her duruma rağmen bir bayramı geçirdik. Dilerdik ki, yeni bir tazeleniş olsun, bir muhasebe olsun hac günleri. Müslümanlar Allah’...