MÜSLÜMAN KADIN-KADIN VE ANNE*
(İSLAM’DAKİ KADIN MESELESİNİN ARAŞTIRILMASINDA BİR KATKI)
Spot:*** Eğer İslam’da kadın meselesi varsa, bu meselenin çözümünün adı annedir. Kadının bağımsızlığı ve eşitliği adına bu çözümü beğenmeyenlere şu cevabı vermek gerekir: “İslam, kadını aşağılamış değil, siz anneyi aşağıladınız.”
*** Rahatlıkla söylenebilir ki yeni çağda annelik toplumsal olarak tanınmış değildir, o doğrudan ilgili kişilerin “özel işidir.”
Hazırlayan: Elif ÖRS
Kadın meselesi tarih boyunca üzerinde her zaman tartışılan bir konu olmuştur. İnsanlık tarih boyunca farkında idi ki, bir toplumu kuran, yetiştiren ve ayakta tutan o toplumun kadınlarıdır. Toplumları doğru yolu gösteren peygamberler erkektir ama onları dünyaya getirenler ise kadın. Her inanç, her ideoloji kadın üzerine ayrı planlar kurmakta ve toplumun dönüşümünü kadınlar üzerinde sağlamıştır.
Modern zamanlara gelince değişen bir şey olmadı. Avrupa’da kadının ruhu olduğu ve insan olduğunu yeni kabul edilmişti. Bundan dolayı kadınlar insan olmaktan kaynaklı hakları için Avrupa’da ve Batı’da çeşitli mücadelelere girdi. Bu çağda ise maddi güçten düşen İslam coğrafyasında Batı maddi gücü elinde tutmasından dolayı meseleyi tartışmaya açmıştır. Batı’dan gelen bu saldırı karşısında İslam coğrafyası hakkaniyetli bir duruş sergileyememiştir.
Bu süreçte ise İslam coğrafyasında kalem oynatan fikir beyan eden düşünürler, liderler de vardı. Bu liderlerden biri Türkiye’den Milli Görüş’ün lideri Prof. Dr. Necmeddin Erbakan iken diğer bir lider, düşünür Bosna-Hersek’ten isimdir. Mladi Müslümani (Genç Müslümanlar)’nin üyelerinden bağımsız Bosna’nın ilk cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’tir.
İzzetbegoviç yazdığı “İslam Deklarasyonu” kitabında “Müslüman Kadın-Kadın ve Anne (İslam’daki Kadın Meselesinin Araştırılmasında Bir Katkı)” başlıklı makalesinde aldığı güçlü sözlerle kadını değerlendiriyor. Batı’nın ortasında yetişmiş bir müslüman olarak İslam’ın hayat olduğunu ortaya koyuyor. Batı’nın saldırıları karşısında her daim savunma pozisyonunda olan müslümanlara da “müslümanca düşünüşü ve duruşu” gösteriyor.
Aliya, müslüman kadınların yaşadığı sorunlar sebebiyle meselenin kökenine inerek şunları söylüyor: “Müslüman kadının durumundan hoşnut olmadığınızı anlatınız, ancak bu hoşnutsuzluk bunun Avrupai olmadığından değil, aksine yeteri kadar İslami olmadığından dolayıdır.”
Makalesinde kadını nereye konumlandırdığını ise “İslam kendi kaynaklarında yazılmış olan şeydir, ancak hayat uygulaması olarak İslam, aynı zamanda, İslami prensiplere dayanarak, aklımız ve kalplerimizin gerçekleştirebildiği ve bizim olması istediğimiz şeydir de. Bu sebeple, İslami prensiplerinden hareketle biz gelecekte Müslüman kadını, hem onun insani şerefine uygun olacak hem de İslami yeniden doğuşun ihtiyacı olan bir konuma sokabiliriz.” diyerek modern zamanlarda Müslümanlara alan açıyor.
Günümüzde kadın hakları denildiğinde “eşitlik” altında dar alana hapsedilmesi söz konusu. Kadın sorunlarına dair söz söylemek, tartışma açmak istenildiğinde bir duvar gibi, olayı sabote edecek kadar çözümsüz hale getiren “eşitlik” kavramı tüm muğlaklığıyla hala sıkıntı. İzzetbegoviç makalesinde “eşitlik” konusunda şunları dile getiriyor.
“İslam kadının eşitliği taraftarı mıdır?
Cevap, hem evet hem de hayır.
İnsan olarak, aynı ve eşit değerde olan bir şahıs olarak, etik, ahlaki ve insani mükellefiyetlerin yüklenecisi olarak söz konusu ise, evet.
Avrupa’da genel olarak anlaşılan eşitliğin, aile ve toplum içinde görevlerin aynileştirilmesi söz konusu ise, hayır.”
“Kur’an’a göre kadın ve erkeğin dini görevleri tamamen aynıdır. Kadın ve erkek için, dinin bilinen beş temeli olan (kelime-i şehadet, namaz, oruç, zekat ve hac)dan kaynaklanan görev ve sorumluluklarda hiçbir fark yoktur. Kur’an’ın kesin olarak ifade ettiği veya susarak onayladığı ahlaki görevlerle alakalı olan durum da aynıdır. Sorumluluk eşittir, dolayısıyla da değer eşittir, çünkü her kanunda değer, sorumluluğun temelidir.”
Günümüz kadın hakları savunucuları özellikle kadına önem vermenin göstergesi olarak kadının iş alanlarında çalışması olarak eksik bir değer biçme yanlışını yapmaktadır. Günümüzde kadınların daha fazla iş alanlarında, çalışan kadın olması kapitalizmin ucuz emek karşılığı büyük işler gerçekleştirmesiyle ilgili bir durum. Kadının birebir iş hayatına çekilmesi hem üretimi arttırma hem de tüketimi kat be kat artırmaya yöneliktir. Yoksa kadının insan olmaktan kaynaklanan haklarını yerine getirme üzerine değildir. Çalışan kadın “güçlü kadın” imajıyla hem iş yerinde hem evde hem de bilumum sosyal hayatta yer almasını gerekmektedir. Hem iş yerinde noksansız hem de ev işinde noksansız hem çocuk yetiştirmede noksansız olması beklenmektedir. Takdir edilir ki bu kadar çok kalemde başarılı olması beklenen kadının insan olması gözardı edilmiştir. Yaşanan bu süreç içinse Aliya şunları demektedir: “Eğer İslam’da kadın meselesi varsa, bu meselenin çözümünün adı annedir. Kadının bağımsızlığı ve eşitliği adına bu çözümü beğenmeyenlere şu cevabı vermek gerekir: “İslam, kadını aşağılamış değil, siz anneyi aşağıladınız.”
“Demek ki anne görevinin kendisi aşağılayıcı değildir. Aksine, o kutsal ve aşkındır ancak insanlar onu alçaltır. Meyhanede garsonluk yapan veya hayvan besleyen bir kadının yaptığı iş karşılığında emeklilik kazandığı, fakat üç, dört veya daha fazla çocuğu doğurup büyüten bir kadının bu gerçekten dolayı hiçbir hak elde edemediği yolunda saçma örnekler vardır.”
Rahatlıkla söylenebilir ki yeni çağda annelik toplumsal olarak tanınmış değildir, o doğrudan ilgili kişilerin “özel işidir.”
Aliya Batı’nın kadın haklarından anladığı şeyin daha fazla sömürebildiği bir alan açmak olduğunu 1968’te söylemiştir. Toplumun yarısı olan kadınlar Batı anlayışında ekonomiyi ucuz bir şekilde geliştirecek güç olarak kadını görmektedir. Bunu Aliya şöyle ifade ediyor: “Çağdaş toplumun ekonomisinde saklıdır. Son iki asır boyunca sel gibi yayılan sanayi, daha fazla ve daha ucuz ellere ihtiyaç duyuyordu. Ve insanlık neslinin yarısını oluşturan kadın işçi ordusundan başka daha fazla ve daha ucuz el nerede bulabilirdi ki?”
Aliya’nın makalesinden diğer göze çarpan kısımları ise şöyle yer verelim:
“Başkalarına ait çocukların terbiyesini yapmak (öğretmen veya mürebbiye olarak) yaratıcı, kendi çocuklarını yetiştirme işinin ise aşağılayıcı, bıktırıcı ve tanınmayan (değeri anlaşılmayan) ev işinin sadece tali (önemsiz) bir parçası olduğu konusunda birçoğunun inancı vardır.”
“Kadın, sadece anne olarak yeri doldurulamaz ve mutlak değere sahiptir. Kadını anne olarak yıkan hiç kimse onun daha fazla saygı görmesine ve önemine katkıda bulunamaz, çünkü annelik hakkı sadece dokunulamaz değil, aynı zamanda insanlığın bildiği en eski haktır.”
“Çocuk sadece kendi ebeveyni için ve kendi evinde şahsiyettir. Kreşte o çoğu zaman, mürebbiye-memur için sadece eşyalar arasında bir şeydir. Kreşler, anaokulları ve yurtlar çok az terbiye eder ve yetiştirir, bu kurumlar çocukların duygusal tarafını gelişmemiş ve bakımsız bırakarak, onları sadece “gözetir ve korur.” Büyük Rousseau’nun şöyle yazdığını hatırlıyorum: “Hakikaten, birinin insanı terbiye edebilmesi için baba veya insandan üstün bir şey olması gerekir. Ve siz böyle bir görevi sakince para için çalışan kimselere emanet ediyorsunuz.” Ve “Herkesi kendi hakiki görevine mi döndürmek istiyorsunuz, o zaman annelerle işe başlayın. Ortaya çıkaracağınız değişim sizi hayrete düşürecek. Bu ilk sapkınlıktan bütün kötülükler çıkar.” (J.J. Rousseau:Emil)
“Gençliğin çağdaş problemleri özde, çözülmemiş statüden ve anne ile ailenin toplumdaki tanınmayan rollerinden kaynaklanmaktadır.”
“Bugün İslam toplumları kendilerini bulma mücadelesini vermekte ve sonu olmayan birçok sorunu çözmeye çalışmaktadırlar. Bu mücadelede zaferler de var yenilgiler de. Ancak gittikçe daha çok zafer ve daha az yenilgi olması için, İslam dünyasının yarısını oluşturan Müslüman kadının eli, kalbi ve aklıyla bu mücadeleye katkıda bulunmasına ihtiyaç vardır.
Müslüman kadın yeni nesli doğurmalı, yetiştirmeli ve ona, İslam ve geleceğe olan imanı vermelidir.
O, ancak eğitimli ve yetiştirilmiş olursa eğitebilir ve yetiştirebilecektir.
İslami yeniden doğuşun Müslüman kadın için yapacağı kadar, Müslüman kadın da yeniden doğuş için o kadar ve daha fazlasını yapacaktır.” (1968)
*Aliya İzzetbegoviç, İslam Deklarasyonu
Maaile; Nisan 2019
https://maailedergi.com/musluman-kadin-kadin-ve-anne/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder