Mart 04, 2021

Köle Olduktan Sonra…

 Müslümanlar neredeyse son üç yüz yılını kendi derdine dermanı başkalarının düşünce ve inanç dünyasında aramakla ömrünü, geleceğini tüketti. Resmi başlangıcını Tanzimat Fermanı’na dayandıracağımız artık dünyayı anlamakta ve çözüm olmakta kendi değer ve inançlarımızın yetmediği düşüncesi batıdan gelen her şeye ilaç gözüyle baktı. Askeri alandan, eğitim alanına; ekonomiden sosyal hayata batıdan gelen her fikri sorgusuz sualsiz doğru kabul edip uygulamaya çalıştı. 

Osmanlı’yı yıkılmaktan kurtarmak için batıdan çeşitli fikri akımlar ithal edip çözümler arandı. Ama başarılamadı. Batının karşısında ‘bizim medeniyetimiz yenildi’ düşüncesi Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kaldı. Türkiye bir teşehhüd miktarı oturup düşünebilseydi durum farklı olabilirdi. Fakat o olmadı bunu deneyelim, şu olmadı bu sefer şu türünü deneyelim diyerek bir yüzyıl geçti. Hep bir koşuşturmaca, hep bir kavga, hep bir kargaşa. Oturup ne haldeyiz düşünemiyoruz.  Ve hala batıdan ilaç diye verilen her şeyi, şifa bulma inancıyla kullanmaya devam ediyoruz. 

Bu ilaçlardan biri de feminizm oldu. Şu son günlerimizde tartışma çıkaran konu. Feminizm, Sanayi Devrimi sonrası ucuz işçi olarak kullanılan kadınların haklarını talep etmesi üzerine ortaya çıkmıştı. Batıdaki feminist çalışmalar feminist olalım diyerek değil; haksız şekilde sömürülen, aynı iş yapmasına rağmen aynı ücreti alamayan kadınların çalışması üzerine başladı. Yani Sanayi Devrimi’nin yıkıcılığında çıkan toplumdaki yaraları sarmak için. Sanayi Devrimi’nde erkek-kadın- çocuk demeden kocaman bir insan topluluğu heder edilidi. Batı zihni sadece dünyanın diğer milletlerini değil, kendi ülkelerindeki vatandaşlarını da sömürdü. Bir çok ortaya çıkan izm gibi feminizm de batını hasta sisteminin sonucu olarak doğdu. Çıktığı toplumda karşılığı olan bir akım.

Ülkemize dönüp baktığımızda feminizm diğer batıdan gelen akımlar gibi topraklarda var olan sonucu değil, batıdan taşınma usulü ile yer aldı. Ülkemizde her konuda olduğu gibi kadın konusunda da kendi toprağının meselelerini batının meseleyi çözme yollarında aradı. Ülkemizde en çok tartışılan konulardan biri olan batıdaki işçi sınıfının oluşmaması gibi feminist alt yapıda oluşmadı. Feminist çalışmalar Türkiye’de ilk önce üniversitelerdeki çalışmalarda konu oldu. Batıdaki kadınları taklit ederek; içeriğini, geçmişini anlamadan buldukları akademik çalışma alanında olan her şeyi hayata taşımaya çalıştılar. Oysa batıda hayatta olan sorunlar akademinin konusu yapılmış kendilerine göre çözüm aranmıştı. Feminizm her batılı akımda olduğu gibi çarpık bir bakışla hayatımıza, aile hayatımıza yön vermeye başladı. Ve gelecek nesilleri sadece ülkemizin değil, tüm insanlığı etkileyecek fecaat işlere imza atmaktalar. Hak savunma perdesi arkasında. 

Son zamanlarda ise feminizme karşı olmak üzere ülkemizde bazı tepkiler ortaya çıktı. Küresel güçlerden alınan desteğe dayanarak feminizm bayrağı altında yapılanlar milletimizin temeline dinamit koyan, aileyi ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalara dönüştü. Türkiye’deki feminist hareketin yaptıklarını sadece “kadına karşı şiddeti önlemek istiyoruz” mottosu altında ele alamayız. Özellikle son kuşak feministler dünyadaki temsilcileri gibi sadece ezilen kadınların hakkını savunmuyorlar. İlgilileri bu konuyu inceleyebilir. Bu konu başlı başına başka yazının konudur. 

Türkiye’deki bu feminist hareketlerine karşı olan haklı tepkiler dönüşüyor. Ve başka batı olan menizm akımına dönüşüyor. Ülkede kadın hakkını korumak adına çiğnenen fıtri olandan uzaklaşılarak yapılanları bu sefer diğer taraftan yapılarak fıtri olandan uzaklaştırılıyor. Yanlış bir tepki ile ortaya çıkan feminizm başka yanlış reaksiyona dönüşüyor. İşin kötüsü bunu yapanlar kendilerine İslam'ı referans aldıklarını iddia ediyorlar. İki kesiminde kullandıkları dil, söylem birbirinin aynı. Feministler kadın haklarını savunuyoruz diyerek sömürü sisteminin değirmenine su taşırken, diğer yandan ‘feministlere karşı  oluyoruz, küresellere boyun eğmeyeceğiz’ diyerek yine sömürü sisteminin değirmenine su taşınıyor. Bir teşehhüd miktarı düşünüp olaylara bakılsa çözümü bulacağız oysa. 

Feminizm ne ise menizm de odur beyler, bayanlar!

Bir haksızlığa karşı çıkmak için bölünmüş hak anlayışına takılmak zorunda değil insanlık! Bir yanlıştan diğer yanlış anlayışına savrulmak ta çözüm değil. Allah’ın indirdiği çözüm o kadar basit, o kadar net ortada iken başka sularda gemi açmak millet gemimizi alabora edecek.

Erbakan Hocam zamanında “Sömürüldükten sonra Kürt olsan ne olur, Türk olsan ne olur?” demişti. Yaşadığımız, özellikle son yirmi yılda yaşadığımız zamanda parçalanma artık aile bireylerimize kadar indirildi. Ümmetliğimiz parçalandı, devletlerimiz parçalanadı, topraklarımız parçalandı, hepimize bir etiket yapıştırılıp düşmanlaştırıldık. Şimdi ise dünyada insanın yaşamının devamı olan kadın-erkek parçalanmasına geldi. Yani, Allah’ın şerefli yarattığı insan parçalanıyor. 

Artık yaşadığımız zaman şunu söyleyebiliriz: "Sömürüldükten sonra erkek olsan ne olur kadın olsan ne olur?" İslam ülke liderlerinin eliyle imzalanan, uygulanan her uluslararası çalışma insanlığı sömürme aracıdır. Kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla, fabrikada çalışan işçisiyle, üniversitedeki akademisyeniyle tüm toplum oturup bunu konuşmalı. Zannımızca konuşulması gereken mesele de budur!


17 Aralık 2020/ Milli Gazete 


https://www.milligazete.com.tr/makale/5890615/elif-ors/kole-olduktan-sonra

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ey Sakallı Hüsnü Amcam! Senin Verdiğin Oyun Bedelini Gazzeli Bebekler mi Ödeyecekti?

Her şeye her duruma rağmen bir bayramı geçirdik. Dilerdik ki, yeni bir tazeleniş olsun, bir muhasebe olsun hac günleri. Müslümanlar Allah’...