Çeşitli kurumlar ve hükümetler için miladi takvimin son günleri geçirilen yılın muhasebesini yapma “açıklarını” tespit etme zamanıdır, gelecek yılın planlamalarının yapmanın yanında. Bütçelerde ortaya çıkan açık her kurum için tehlike arz eder. Kapatılması gereken bir deliktir. Hükümetler için yönettiği milletine-vatandaşına; işyerleri patronlarına, çalışanlarına; diğer kurumlarda da sorumlu oldukları kişilere karşı hesabı verilmesi gereken zarardır. Kısacası nereden bakarsak bakalım “açık” duruma iyi gözle bakılmaz, toplum için zarar hanesine yazılır.
Maddi açıklar bir şekilde kapatılır; iyi niyetli, işinin ehli, tıpkı önderi olan Hz. Peygamberi (sav) gibi emin/dürüst olan çalışan bulununca üstesinden gelinemeyecek açık yoktur. Bir de toplum açısından manevi alanda olan açık vardır ki; şu vakte kadar gündemlerimize gelmemiştir. En ihmal edilmemesi gereken açık manevi açık bir türlü gündelik yaşamın açığından yer açıp gündemimize gelememektedir. Çünkü en büyük açık “aydın-münevver insan” açığımız tahmin edilenden daha fazla açık. Bir toplumun hem meddi hem manevi yönündeki ihtiyaçlarına dikkat çekmesi gereken “aydın-münevver insan”ımız yok.
İslam hayatı tüm yönleriyle ele alan ve çözüm üreten bir din iken İslam dinin mensupları bir kısır döngü içerisinde yaşadığı anı Müslümanca anlayıp yorumlamadan uzaktır. Yaklaşık son üç yüz yıldır içerisinde yaşadığı dünyayı idrak edemeyen bir toplum halindedir. Müslüman coğrafyalar ne yaşıyorsa son üç asırdır hep “maruz kalmak”tadır. Bitmeyen kan, gözyaşı, sömürü müslümanların yaşadığı coğrafyadadır. Tarih yapma gücünü kaybetmiş, ancak “zulmü duyurmak” konusunda çabalayan, acı müslüman kardeşlerine yara bandı olacak kadar gücü olan bir toplumdur, zulmü yeryüzünden kaldırmak yerine. Bu yaşananların en başlıca sebebi aydın-alim-münevver insan açığıdır. En basitinden tüm dünyanın imtihanı olan coronavirüsle ilgili müslümanca nasıl bakılacak, çözüm nasıl bulunacak etkili bir şekilde söyleyen tek “aydın-münevver” çıkmamıştır.
Ülkemizin durumunu ben özetleyeyim, siz anlayın. Ülkemizdeki bir çok probleme, meseleye karşı aydınlarımızın-münevverlerimizin-yazarlarımızın-uzmanların tutumunu ancak o iş, mesele, problem ortaya çıktığında görüyoruz. Bir olaya karşı tepki verme, tavır ortaya koyma olay olduktan sonra akıllarına öncülerimizin geliyor. Örneğin toplum olarak, aile kurumu olarak bizi zedeleyen “İstanbul Sözleşmesi” meselesindeki aydınımızın tutumu. Avrupa Birliği uyum süreci ve ekonomik anlamda finans kapitalizme eklemlemek için değişen sistem sırasında, yapılan kanunların yapım aşamasında sesi çıkmayan aydınlarımız- entellerimiz-münevverlerimiz- yazarlarımız; konu ne zaman kendi içindeki topluma bıçak gibi batmaya başlayınca “İstanbul Sözleşmesi kaldırılmalı” çığılığını basmaya başladılar. Bu zaman zarfında (yaklaşık yirmi yıldır) “Ahlak ve Maneviyat”ı öncelemeyiz diyen Milli Görüş kurumlarına (Saadet Partisi’nden, tüm MİLKO’lara) sırtlarını dönerek yeni elde edilmiş medya köşelerinde, atandıkları bürokrasi koltuklarında yerlerini muhkemleştirirken toplumun başına bela olacak yasalarla ilgilenme fırsatları olmadı. Toplumun içine düştüğü buhranı göremediler. Şimdi kendi canları yanınca “Ateş evimize gir‘miş’!” diye bağırıyorlar. Tek bu örnek bile aydın açığının büyüklüğünü gösterir. Daha okul müfredatlarındaki milletin çocuklarını küresel sermayeye köle yapacak meselelere girmiyoruz bile.
Günümüzün aydınları-yazarları-öncüleri bulundukları Babil kulelerinden halka durmadan “uyarıyorum” diyerek konuşup diğer masada zamanın egemenleriyle muhabbet ederek “öncü nesil, yeni nesil” türküleri söylüyorlar. Hak ve hakikat için çalışan ve Türkiye’nin neredeyse her beldesine kadar teşkilatını kurmuş bir gençlik hareketi olan Milli Gençlik Vakfı’nın günümüz iktidar tarafından kapatılırken ses çıkarmayan sözde aydınların-yazarların-fikir (!) önderlerin şimdiki vaveylalarına inanalım mı? FETÖ’nün öğrenci evlerine ses çıkarmayıp her çalışması uluslararası çapta desteklenip Anadolu Gençlik’in her çalışması engellemeye çalışırken şimdi “Gençlik elden gidiyor, öncü gençlik kurmalıyız.” Sözlerini neresinden tutup yeni bir çalışma gayretine girelim? “Öncü gençlik-yeni nesil” mottosunu söyleyip, İslam’ın everensel değerlerinden bahsederken müslüman halkı Türkiye Cumhuriyet’i siyasi tarihi boyunca en çok Avrupa sevici iktidarın peşine takan yazarlara-öncülere-önderlere topluma verdikleri zararın hangisini anlatalım? Dünya çapında D-8 gibi bir kurumu oluşturmuş bir zihniyet varken, bunu zihniyete destek verip düşmanının bile evine bu esenliği koymak veren şimdi D-8’leri kuran Milli Görüş’e sahip çıkmayıp “Genç kuşaklarımızı kurda kuşa yem etmeyeceğiz; masonik baronik çetelerin elinden alacağız!” diyenlerin nesine kulak kesilelim?
Yeryüzünü kendine mescid kabul eden, hak ve adaleti insan nefesinin ulaştığı her dünya parçasına taşımayı görevi bilmiş, birilerinin takipçisi değil, İslam Birliği’ni kurmayı hedeflemiş, uluslararası çapta tüm insanlığın önderi olacak müslüman gençleri yetiştirmeyi gündeminden düşürmemiş, kendi değerlerini özümsemiş ve bu değerleri tüm insanlık için yaşanır kılmayı amaçlamış Anadolu Gençlik’i varken şimdi bunları görmeyip hedef saptıran aydın durumuna “aydın açığı” denmez de nedir?
Hülasa toplumda meydana gelen tarihinden kopuk, dünyada olma amacını yitirmiş insanların var olmasının sebebi aydın-öncü denilen sınıfın oluşturduğu açıktır. Bu toplumda öncelikle aydın-münevver-öncü sınıf kendine gelmeli, aydın açığını kapatmalıdır. Daha sonra bizim milletimiz üzerine düşeni yapacaktır. Tarihte birçok örneğinde olduğu gibi.
14 Ocak 2021/ Milli Gazete
https://www.milligazete.com.tr/makale/6067668/elif-ors/aydinmunevver-acigi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder