Bir Amerikan yapımı dizide konuyla alakalı olmayan bir arka fon müziği çalıyordu. “Istanbul was Constantinapole / Now it's Istanbul, not Constantinapole!” Yani “İstanbul Konstantinapolis'ti/şimdi İstanbul, Konstantinapolis değil!”
Şarkıya “Beni Konstantinopolis'e geri götür/ Hayır, Konstantinapolis'e geri dönemezsin/uzun zaman geçti Konstantinopolis'ten” diye devamla, İstanbul’a özlemlerini belki de bilinçaltlarındaki düşüncelerini, yüreklerindeki hırslarını dile getiriyorlardı. Fetihten beş yüz küsur sene geçmiş olmasına rağmen fethin acısını unutmadıklarını en güzel bir şekilde anlatıyorlardı. Nihayetinde İstanbul dünya gündeminden o ya da bu şekilde tarih boyunca hiç düşmemiş bir şehirdir.
İstanbul, dünyanın doğal başkenti...
İstanbul, 1453'ten bu yana Hakk’ın batıla galebe çaldığını batıl zihnine hatırlatan, bir çağı kapatıp, yeni bir çağı açtıran şehir...
İstanbul, Hz.Peygamber (sav) müjdesini her zerresinde yaşayan, yaşatan; özlemin, kutlu bir hedefin şehri...
İstanbul, kalbine saplanmış gökdelenlere inat, bize bir kalbimiz olduğunu hatırlatan şehir...
İstanbul; tarih boyunca insanlık için bir ‘kızıl elma’dır. Devletler güçlendikçe bir şekilde İstanbul’u ele geçirmeye yönelmiş, eline geçiren devletler de gücünün ispatı olan en güzel imzayı tarihe böylece atmışlardır. Endülüs’ü fetheden Müslümanların hedeflerinde de Konstantinapolis vardır. Hz. Peygamber’in (sav) müjdesine erebilmek için kendilerinden vazgeçerek yola çıkmalarının adıdır bu. Hz. Eba Eyyub’el- Ensarî’nin kendi memleketinden çok uzaklarda defnedilmesidir. Genç Sultan Mehmet’in gecelerinin uykusuzluk sebebidir. Akşemseddin’in, Molla Gürani’nin ele avuca sığmaz çocuğa karşı gösterdiği sabrıdır. Ulubatlı’nın ve Osmanlı mücahitlerinin ilay-ı kelimetullah için azmidir.
Nihayetinde miladi 29 Mayıs 1453’te İslam orduları Hz. Peygamberi’in (sav) müjdesine mazhar oldular ve bunun nişanesi olarak Ayasofya’yı kiliseden camiye çevirdiler. Bir şehir fethedildiğinde o şehri İslam beldesi kılmak, ‘bizim’ kılmak için o şehrin en büyük mabedi camiye çevrilmesi âdetini Konstantinapolis fethedildiğinde de gerçekleştirildi. Zamanla Konstantinapolis, İslambol oldu. Böylece tarih sahnesinde yerini İstanbul “Hakk”ın merkezi olarak yer aldı. İstanbul artık sadece dünyanın başkenti değil, “Hakk”ın başkenti oldu. Tüm dünyaya ilanı, bunun böyle olduğunun en iyi göstergesi Ayasofya’nın cami olmasıydı.
Osmanlı medeniyetinin tarih sahnesinden çekilmesiyle İstanbul “Hakkın başkenti” gerçeği unutturulmak için Ayasofya 1935 yılında müzeye çevrildi. Çünkü “Hakkın başkenti” olduğu gerçeğini unutmuş olan İstanbul, batılın isteğiydi. İddiasını unutmuş İstanbul dünya sahnesinde aktör olarak değil, sadece seyirci olarak kalacaktı.
Eğer tarih sahnesinde “biz” olarak yer almak istiyorsak Ayasofya camiye dönüştürülmeli, İstanbul’a ‘Hakk’ı iade edilmelidir. Türkiye’de bırak Sultan Ahmet Cami’sini dolduran cemaati, tek namaz kılan kalmasa da Ayasofya cami olmalıdır. Fakat yaşadığımız süreç sonucunda korkumuz o ki,“Istanbul was Constantinapole / Now it's Istanbul, not Constantinapole!” yerine “Constantinapole was Istanbul / Now it's Constantinapole, not Istanbul” olacak. Yani “Konstantinapolis İstanbul’du, şimdi Konstantinapolis, İstanbul değil!
Elimizde bu toprakların ‘bize’ ait olduğuna tek delilimiz Osmanlı’nın mezar taşları kaldı. Elimizi güçlendirmeliyiz. Torunlarımızın yüzüne bakabilmek için bu tarihî hatadan dönmeliyiz. ‘Bize’ ait olana biletle değil, abdestle girmek için: “ZİNCİRLER KIRILSIN, AYASOFYA AÇI LSIN!!!”
Milli Gazete/ 21 Mayıs 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder