İstiklâl Savaşı’nın kazanılmasıyla kurulan devlette rejimin değiştirilmesi, Cumhuriyet'e geçilmesi hepimizin malûmudur. Tanzimat’la başlayıp Meşrutiyet’le devam eden rejim anlayışında gelinen son nokta Cumhuriyet rejimidir. Böylece Cumhuriyet Halk Partisi de bu dönemin en önemli aktörü olarak tarih sahnesindedir.
Oluşan yeni siyasî yapıda kurulan ilk parti olması, kurucuların savaşta önde gelen kimseler olması sebebiyle CHP, bu devletin sahibi gibi davranma tutumunu benimsedi. Ve bu durumu alışkanlık haline getirdi. Milli Mücadelede elde edilen kazanımları yaptıkları icraatlarla pervasızca harcadı. İlk dönemlerinde edindiği bu alışkanlığını hâlâ refleks olarak devam ettirmekte.
Cumhuriyet döneminde ülkemizde siyasî hayat ‘CHP’ ve ‘karşıtları’ olarak işlemiş sistemdir. Halkın kendi kendini yönetmesi, seçimlerde özgür iradelerini hür bir şekilde kullanması ve demokrasi gibi söylemler, bizde entellerimizin, aydınlarımızın en çok sevdiği hikâyedir. Milletimiz yıllarca ‘biz bunun iktidar olmasını istiyoruz, bu parti daha iyi hizmet edecektir.’ diye değil, ‘CHP gelmesin de iktidara kim gelirse gelsin.’ diyerek oy kullanmakta. Dedelerimizin nesli bu şekilde oy kullandı, babalarımızın nesli de. Bizim neslimiz de bu söylem sıkıştırılarak bir seçim yapmak zorunda bırakıldı. “Ne yani cehape mi gelsin?!”
CHP, siyasî hayatımızda çok partili döneme geçildiği zamanlardan bu yana seçimle tek başına iktidar olamadı. Ama Demokrat Parti’yi, Adalet Partisi’ni ve diğerlerini iktidara taşıyan en başlı etken oldu. Son altmış yıldaki siyasî partilerimizin en büyük başarısı (!) ‘cehape’ gibi bir muhalefet partisine sahip olmaktı. Tarihinde Selçuklu-Osmanlı gibi bir devlet geleneğine sahip devletimiz bu siyasî kısır döngü içinde son yüzyılını yaşadı.
Son zamanlarda ülkemizde demokrasinin güçlendiği algısı oluştu. Gerek 12 Eylül’ün, gerek 28 Şubat gibi darbelerinin faillerinin yargılanması, anayasadaki iç hizmet kanununun değiştirilmesi, darbeye teşebbüs edenlerin ceza alması vb... Peki gerçekten böyle mi? İnsanımız bundan sonra artık kendi hür iradesiyle davranabilecek, seçimlerini yapabilecek midir?
Durum şu ki, seçim zamanlarında ‘aman CHP gelmesin’ korkusuyla oy kullanılmaya devam edilirse; ne 27 Mayıs, ne 12 Eylül, ne 28 Şubat bitmiş ne de demokrasi gelmiş demektir. 28 Şubat devam ediyor olacaktır. Demokrasi, özgür irade, seçim gibi kavramlar büyüklere masallar olarak kalacaktır.
Milli Gazete/ 30 Eylül 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder