“Yaz dışarıda seni bekliyor…
Her şeyi bırak, çık dışarı, biraz sus”*
Böyle diyerek dikkat çekiyor şair yaz mevsimine. Belki de pazarlanan yaz mevsimi algısına muhalefet ederek başka bir bakış açısı getiriyor. Deniz, kum, tatil ve ne kadar boş iş varsa yapılan bir mevsim olmaktan öte bir tefekkür ayı olduğunu söylemek istiyor. İnsanların gündelik dediği hayat safsatasına bir es verilmesi, bir mola alınmasını dile getiriliyor. İnsan her şeyi bıraktığında hayata bakacak başka pencerelerin varlığını fark edebileceğine dikkat çekiyor. Gürültüden kurtularak bir teşehhüd miktarı susmak insana şifa olacaktır. Şair insan olma sorumluluğunu kuşanarak bitmeyen bir şarkının nakaratını tekrar ediyor. ‘Yaz dışarıda seni bekliyor.’
Ev-yol-iş/okul bermuda şeytan üçgeni arasında kalan modern zamanın ve kent yaşamanın insanı, dışarı çıkmalıdır. Standart yaşamın heyulasında boğulan ve kaybolan insan nefes almalıdır. Yaşadığı hayatı anlamak için rutinin dışına çıkmalıdır. Belki bir şiir okumalı, belki sokakta top oynayan çocukları seyretmeli, belki bir pamuk şeker satan amcadan bir pamuk şeker almalıdır. Kentin yenilmez ve geçilmez sınırlarının dışına çıkmalı, boynunu azıcık mezarlara ve mezar taşlarına uzatmalıdır. Kimler, geldi ve geçti bu dünyadan? Ve şimdi en büyük dertleri nedir kabirlerdekilerin? Bir daha düşünmelidir, kaç zaman daha o yollardan geçeceğini.
“Yaz bütün ihtişamıyla
Hatırlatsın sana unuttuklarını
Göstersin sana görmediklerini
Ve canlandırsın seni.”*
“Hafıza-ı beşer nisyanla maluldür” demiş atalar. İnsanın acizliğini anlatmak için. İnsan zaman zaman en hatırda tutması gerekenleri unutur. Hayatiyetini devam ettirecek değerler bir bir yitip giderken, insan neyi hatırlayacak bunları da unutur. Nereden geldi, nereye gidiyor? Bu dünyada ne işi var? Ne zamana kadar bu dünyada bir yer kaplayacak? Unutur insan elinde olmadığı şeyler üzerinde sahiplik davası iddia ederken.
Nereye, nasıl bakması gerektiğini bilemez insan. Hayat denilerek ataların ‘yaşamak’ diye önüne sunduğu dayatmaları sorgulayamaz insan. Çalışmak için yaşanmaya müsaade edilen bir çağda bakamaz etrafına ‘ne var, ne yok’ diye. Göremez ki, tükettiği ömrü kendi istediği şekilde yaşayamamıştır. Emanetçidir de dünyada, aldığı nefesi geri vermeye bile gücü yoktur da, yine de mal sahibi gibi davranmaktan geri durmaz. Göremez olup biteni; mal sahibi, güç sahibi olmanın getirdiği kibirle. Hatırlamaz, bütün güçlerin kaybolduğunda bile geçerli olanın insan kalmak olduğunu.
Gece şehrin seslerini duymaz, toplumun dertlilerinin ahını. Bir yetimin göz kenarlarında ki, gözyaşına şahit olmaz. Umudu çalınan bir gencin yüreğindeki sıza çare olmaz. İnsan bu, unutmuştur nereden geldiğini. Hep iki eli ve iki ayağı sağlam olacaktır, kimseye muhtaç olmayacaktır. Gençliğindeki güzelliği, dinçliği devam edecektir. Başını o iki elinin arasına alıp düşüneceği vakitler gelmeyecektir. Aklına gelmez ki, bir gün o tenin buruşup kala kalacaktır, yazın kurumuş toprak gibi. Hiçbir şey ona ölümü hatırlatmamaktadır. Aldığı takdirler, gördüğü iltifatlar hep devam edecektir sanki.
Yaz, lisan-ı hali ile hatırlatır baharda yeşillenen, canlanan doğanın bir gün muhakkak susuz ve kurak bir dönem göreceğini. Yazın yaşanan hareketliliğinin aslında geri dönüşü olmayan bir sona doğru gittiğini anlatır. Baharda filizlenip, gelişip, büyüyen ürünlerin yaz aylarında artık hasat mevsimine durduğu gibi yaratılan her şeyin bir gün muhakkak hasat mevsimini yaşayacağını hatırlatır. Yaz, baharda ne ektiysen, yazın eline geçecek ürün odur, der. Yaz, insana sanki ömrünün gençlik evresini nasıl geçirdiysen, ihtiyarlığında onu biçeceksin, der.
İnsan nedir ki, ömrünü bir aylık maaş için çalışarak heder etsin. İnsan o kadar değersiz midir ki, hesap vereceği bir ömrü maaş bordrolarında tüketsin. Eşref-i mahlûk olarak yaratılan insan suni gündemlerde hayatını mı harcayacaktır? İnsan, sabah uyandığında bir defa olsun gökyüzüne bakmadan, mahmur bakışlı komşusuna selam vermeden, ter kan içinde top peşinde koşan çocuklarla iki tur atmadan, ununu eleyip eleğini asmış kahvede oturan amcayla sohbet etmeden, güneşin yakıcılığından su parçası arayan serçelere bir kap su vermeden ölmemelidir. Hayatın ilahi sese engel olan tantanasından kurtulmalıdır. Yanına bir kitap, bir şiir, bir ayet alıp dışarı çıkmalıdır.
“Nerede olursan ol,
Ne yaparsan yap!
İster uzun yollara düş,
İster aynı pencereden seyretmeye devam et her şeyi,
Ama gördüklerin yeni olsun.”*
*Şairi bilinmeyin bir şiir
2017 Temmuz/ Maaile
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder