Aralık 11, 2024

Frankeştaynlar* Çağı


    Spot:*** Dünyada insanlar iki iş için çalışır aslında hangi işi yapıyor olurlarsa olsunlar. İnsan toplumu ya ifsat etmek için çalışıyordur ya da ıslah etmek için. Tüm bilimsel çalışmalarda sanıldığının aksine hep insanlığın iyiliği için değildir. Bilimsel çalışmaları yapanların inanç ve değerlerine göre iş üretirler. 


    *** Teknolojini gelişmesiyle dünyada yaşanan değişimin ne kadarı insanlığa faydalıydı? İnsan için tahribata uğrayan doğa kimin eseriydi? Hem dünyadaki nimetleri yok etmeden hem de insana faydalı olacak teknoloji geliştirilemez miydi? Eko sistemdeki canlıların hayatını tahrip ederek elde edilen teknolojik gelişme (!) gerçekten bir gelişme miydi?


    ***Müslümanlar olarak dünyanın yönetimini batının insiyatifine bırakılamayacağını idrak etmek zorundayız. Her yapılan iş, o işi yapanın inanç ve değerler dünyasını ifade eder. Batı’nın yapmış olduğu bilimsel çalışmaların sonuçlarını da görüyoruz. Bu bilgiyle müslümanlar halife yaratılmış olmanın getirdiği sorumlulukla her alanda söz söyleme yetkinliğini kazanmalıdır. 


Elif ÖRS

    Yirminci yüzyıla Dünya savaşlarla girdi. İki tanesi dünya savaşı olmak üzere bir çok irili, ufaklı savaşlar gördü bu yüzyıl. İşgaller, bağımsızlık savaşları, paylaşım savaşları, kabile savaşları. Bu yüzyılda meydan savaşları yerini kitle imha silahlarının kullanıldığı savaşlara bıraktı. Uçak savaşta ilk bu yüzyılın başındaki savaşlarda kullanıldı. Daha sonra ise II. Dünya Savaşı’nda atom bombası kullanımına şahitlik etti. Askeri alanda gittikçe vahşileşen silahların yerine yeni silahlar da icat oldu. Silahlar gibi yakıp yıkmasa da daha tehlikeli olan silahların keşfi kullanımı da bu yüz yıla aittir. Biyolojik silahlar gibi. 

    Batı zihniyetinin bakış açısına göre dünyada “kaynaklar kıt ama ihtiyaçlar sonsuz” olduğu için dünya nüfusunda belirli kısıtlamalara gidilmeliydi. Bu düşüncenin göstergesi olarak iki dünya savaşının çıktığı merkezin Avrupa olması çok şaşırılacak bir durum değildir. Batı dünyayı yönetirken, yönetim anlayışını kıt kaynaklar-sınırsız ihtiyaç teorisi üzerine kurduğu için dünya nüfusunda doğal bir planlamayı sağlamak adına savaşı bir yöntem olarak kullandı. 

    Sanayi Devrimi sonrası durmadan ve hızla değişen teknoloji, her alanda önü alınamaz bir tabloyu ortaya çıkardı. Teknoloji sadece insanların işlerine kolaylaştırmıyordu. Teknoloji, fordist üretim yöntemiyle kitlesel üretim süreciyle toplumlar kitle haline geliyordu. Bu kitlesellik ölümlerde de kendini göstermiştir. Son yüzyılımız ise tüm insanlığın dünya kurulalıdan beri gördüğü tüm kötülüklerden daha fazlasını bu zaman diliminde yaşadı. Teknoloji genellikle önce askeri alanda kullanılmıştır, geliştirilmiştir. Hangi alana bakarsak bakalım önce askeri alanda kullanılmış sonra sivillerin kullanımına açılmıştır. İlerleyen zamanlarda askeri alanda yapılanlar işlerin daha etkili ve yıkıntısız bir şekilde kullanma yöntemleri bularak kurmuş oldukları sömürü sistemini devam ettirmenin başka yollarını bulmuşlardır. Bu yöntem biyolojik silah üretimi, insan ırkında daha doğmadan engel olanları tasfiye etme, kendi istedikleri istedikleri formda ‘insan üretme’ çalışmaları olmuştur.

    Bunu en bariz şekilde Nazi Almanyası’nda görmekteyiz. “Ari ırk” dedikleri tüm dünyayı yönetme hakkına sahip olan sağlıklı Almanların kanından doğan, sarışın, mavi gözlü ve uzun boylu bir insan üretme çalışmasıdır. Almanların dışındaki insanları "İkinci sınıf" kabul eden ve bu insanların çoğalmasını sınırlayarak, insan ırkının iyileştirilebileceğine inanan Alman bilim adamlarının (!) çalışmalarıyla  “Ari ırka” dayalı bir dünya imparatorluğu kurulmaya çalışılmıştır. Sonucu ise II. Dünya Savaşı ve dünyada yıkım!

    Sanılmasın ki Hitlerin bu hedefleri Naziler ile birlikte tarihin sayfalarına gömülmüştür. Dünyada insanlığın gelişimi ve sağlığı (!) için insanların genleriyle oynayıp ‘kusursuz insan yaratma/üretme’ çalışmaları devam etmektedir. Bilimsel çalışmalarla insan sağlığı ve sağlıklı bir yaşamı temin etmek için yapılan bu çalışmaların sonucu nereye varacak tahmin bile edilemiyor. Fakat kobaylarda denilen yöntemlerin çok masum olmadığı zaman zaman ajans haberlerinden sızan bir takım gerçekler.

    Son zamanlarda çok tartışılan konu olan “genetiği değiştirilmiş/oynanmış besinler” meselesinde daha insanları aydınlatan sonuçlar elde edilememişken bilim dünyası “genetiği değiştirilmiş insan” insan üzerine çalışmalar yapmakta. İnsanın daha iyi yaşaması, daha iyi çalışması ve daha sağlıklı olması mottosuyla çıkıldığı söylenen bu yolda belki de bilim tarihindeki en önemli duraklardan birine gelinmiş durumda: “Yapay rahim!” İnsanoğlu ya da daha özel ifade ile bilim adamları Allah’ın yarattığı kurallara göre insanların faydasına olacak çalışmalar yapıyor yoksa fıtratı değiştirme çalışmalarını mı? Bunu daha konuşacak müslüman bir dünyadan bahsedemiyoruz maalesef.

    Yapay rahim çalışmasını yapan tasarımcılardan biri yapay rahim için gelecekte kadınların bir yaşam biçimini olduğunu söylüyor. Ve çalışmanın temel düşüncesini şöyle ifade ediyor: “Çünkü bu sayede kadınlar sabah bulantılarını ya da vücutlarındaki değişiklikleri düşünmek zorunda kalmayacak. Ayrıca bu, birçok kişi için enteresan olabilir, mesela eşcinsel erkekleri düşünebilirsiniz. Toplumda doğal üremenin ideal olduğu inancı var. Tek yol doğal üreme değil.”

    Yapılan araştırmalara göre dünyada her yıl 15 milyon prematüre bebek doğuyor. Bunların yarısı çok erken doğduğu için hayatını kaybediyor. Bu problemin çözümü için çalıştıklarını söylüyor fikrin sahipleri. Peki, neden 'aşırı prematüre doğum'ların azaltılması ve kadınların doğal bir şekilde doğumlarını yapabilmesini sağlayacak sistemler üzerine çalışılmıyor? Aşırı prematüre doğan bebeklerin hayatta kalması için yapılan bu çalışma kadını üretim alanında tutup daha fazla kadın iş gücünden faydalanmayı içeriyor mu? Aşırı prematüre doğan bebekler için ortaya atılan bu fikir nereye kadar gider? Kadının ve ailenin yaşam şartlarının iyileştirmek yerine meseleleri yapay yöntemlerle çözmeye çalışan bu projeleri kim finanse etmektedir?  

    Bu ve bunun gibi bir çok soruları barındıran çalışmada ise gözden kaçırılmaması gereken yapay rahim üzerine çalışan yetkilinin “Toplumda doğal üremenin ideal olduğu inancı var. Tek yol doğal üreme değil.” açıklamasıdır.

    Müslümanlar olarak dünyanın yönetimini batının insiyatifine bırakılamayacağını idrak etmek zorundayız. Her yapılan iş, o işi yapanın inanç ve değerler dünyasını ifade eder. Batı’nın yapmış olduğu bilimsel çalışmaların sonuçlarını da görüyoruz. Bu bilgiyle müslümanlar halife yaratılmış olmanın getirdiği sorumlulukla her alanda söz söyleme yetkinliğini kazanmalıdır. 


*Frankeştayn: İngiliz yazar Mary Shelley’nin yazdığı felsefi bir romandır. Konusu; Victor Frankenstein adındaki bir tıp öğrencisinin hastalıklara son verebilmek için insanı yeniden yapmayı, böylelikle de ölümsüzlüğe ulaşmayı istemesi üzerine yapmış olduğu/üretmiş olduğu insanın hikayesidir.


Aralık 2019, Maaile

Kaynak:

https://www.facebook.com/bbcnewsturkceservisi/videos/2869903879703718/?v=2869903879703718

https://www.bbc.com/turkce/haberler-3971855



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ey Sakallı Hüsnü Amcam! Senin Verdiğin Oyun Bedelini Gazzeli Bebekler mi Ödeyecekti?

Her şeye her duruma rağmen bir bayramı geçirdik. Dilerdik ki, yeni bir tazeleniş olsun, bir muhasebe olsun hac günleri. Müslümanlar Allah’...