Eylül 13, 2024

Bitmemiş/ Yarım Kalmış Süt

Edebiyat dünyasında bir şehir efsanesine dönüşmüş “Dünyanın en kısa öyküsü” meselesi vardır: “Satılık: Bebek Ayakkabıları. Hiç Giyilmemiş.”  Bu öykü bir şehir efsanesi olsa da yaşadığımız dünyada en kısa öykü Gazze’de yaşandı. Gazze’den gelen bir fotoğraf. Fotoğrafta yıkıntılar içinde bir miktar süt olan birkaç yaşındaki bebek biberonu, üstündeki yazı İngilizce “unfinished” yani “bitmemiş, yarım kalmış” yazıyor.

Tüm kalem erbaplarının yazdıklarını çöpe atacak kadar derin bir öykü. “Bitmemiş süt” öyküsü. Neler anlatıyor o biberon?! 

Tüm dünyanın gözü önünde bir milletin soykırıma tabi tutulması…

Bir işgalin anatomisini… 

Irkçı emperyalizmin bin yıllık planlarını…

İnsanlık tarihinde ‘erkek çocuklarını Firavun’un katlettiği bir milletin’ hiçbir ayrım yapmadan bebeleri hedefine koymasını…

II. Dünya Savaşı’nda Almanların hışmından Ortadoğu’ya kaçıp gelenlerini kendilerine kucak açanlara karşı verdiği tavrı…

Yıllardır ekranlarında demokrasi, insan hakları, gelişmişlik, çağdaşlık nutukları atan batının gerçek yüzünü…

Batının kurduğu sistemi mükemmel sistem olarak gören akademisyenlerin dünya gerçeği ile yüzleşmelerini…

Dünyanın en güçlü teknoloji ve silahlarına sahip olan kaba kuvveti üstün tutanların yani batılın esas hedeflerinin Hz. Musa (as) gibi bebekler olduğunu…

“Küfrün tek millet” olduğu, yani “tek merkezden” yönetildiğini…

Dünyadaki en tehlikeli işgalin askeri işgalden öte zihinsel işgal olduğunu…

Müslümanların yaşadığı coğrafyadaki yöneticilerin iş birlikçiler olduğunu…

Bir avuç özgürlüğe inanmış mücahitlerin, Allah’ın yarattığı kulların başkasına kul olmaması gerektiğini tüm dünyaya haykırdığını…

Erbakan Hoca’mızın “Bir milletin asıl gücü; tankı, topu, tüfeği değil inançlı ve imanlı gençliğidir” sözünün cisimleşmiş halini HAMAS’ın dünyaya ispat ettiğini…

Filistin’in bir coğrafi değil, imanî bir mesele olduğunu…

Savaş hukukunda vurulmaması gereken hastanelerin, camilerin, kiliselerin nasıl acımasızca vurulduğunu…

Hastaneye hasta taşıyan ambulansların dünyadaki ana akım medyanın gözleri önünde durdurulduğunu…

Katil İsrail’in saldırıları sonucu şehit olanların toplu halde mezarlara gömülmesini…

Yaklaşık bir asırdır süren işgal edilen, on yedi senedir abluka altındaki insanlara en temel ihtiyaç olan bir bardak suyu bile ulaştıramayan kocaman kudretli (!) dünyayı…

Müslüman ülke liderlerinin, Gazze’de katledilen insanlara yardım edebilmek için bile İsrail’den izin beklediğini…

Filistin’i, Mescid-i Aksa’yı edebiyat sohbetlerine meze yapanları…

Belediyelerin düzenlediği kültür programlarında “Filistin şiirleri” okuyarak ülkesinden işgalci İsrail’in limanlarına giden gemiciklerin üzerini örten “belediye şairlerini”…

Anlatıyor o yarım kalmış bebek biberonu!

Daha da anlattıkları var: 

“Filistin’in yanında olmak” deyince kendi rahatını bozmadan, kendi geleceğini tehlikeye atmadan, ırkçı emperyalizmin müsaadesi kadar “boykot yapmaya” izin verilen geniş müslüman coğrafya. İktidarlarını harekete geçirecek tek söz söylemeden, katil ile her türlü ilişkiyi kesmeye davet etmeden, vicdanlarımızı rahatlatacak kadar protestoları da anlatıyor. 

En önemlisi “annenin çocuğundan kaçtığı o hesap gününde” hepimizin sınavının kolay olmayacağını!

Oysa bu coğrafyada “Bitmemiş süt” hikayesi yerine Mescid-i Aksa’nın bahçesinde, babasının omuzunda gülmekten karnına ağrı girmiş bebelerin hikayesini de anlatabilirdi







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ey Sakallı Hüsnü Amcam! Senin Verdiğin Oyun Bedelini Gazzeli Bebekler mi Ödeyecekti?

Her şeye her duruma rağmen bir bayramı geçirdik. Dilerdik ki, yeni bir tazeleniş olsun, bir muhasebe olsun hac günleri. Müslümanlar Allah’...