Bir pazar sabahı. Herkesin ailesi ile kahvaltıda olduğu saatlerde geleceği için, hayallerini gerçekleştirmek için hala merkezi sınav sisteminin düzenlediği sınavlara katılanlar okulların bahçelerinde sınav saatini bekliyor. Sınava girilen merkezlerin bahçelerinde gergin, heyecanlı ifadeler adayların yüzlerine yansımış. Yanlış anlaşılmasın bu üniversite, lise giriş sınavı değil. Yabancı dil sınavına giriş. Sınav adaylarında yaş üniversite öğrencisinden yukarı gidebildiği kadar. Biraz renkli bir yaş aralığı diyebiliriz. Çünkü tek yaş aralığı yok. Bu sınava katılanlar üniversitede daha yüksek okuyabilmek ve daha ziyade de akademik kadrolara girebilmek için katılıyor. En son yabancı dil sınavına katılan kişi sayısı 76 bin küsür, 80 bine yakın.
Yabancı dil sınavı ve ALES (Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı) önemli kılan sınava katılanların çoğunluğu üniversiteden mezun olduktan sonra iş bulamayıp bir umut akademide kendine iş bulabilme ümidi. Genç, canını dişine katıp on altı, on yedi senesini okul sıralarında geçirdikten sonra elinin ekmeğini yiyebileceği bir iş bulamıyor. Ailenin çocuklarının geleceği için yaptığı -çoğu zaman yüksek fedakarlıklar isteyen bir gayretle ortaya koyduğu- emek üniversiteden mezun olduktan sonra karşılığını bulamıyor. Artık ülkemizde üniversite bitirmek yeterli değil. (Üniversitedeki eğitimin kalitesi bu yazının konusu değil.) Bir üniversite bitirenlerin çoğu ikinci üniversiteyi ya da işe girebilmek için kurumun istediği belgeyi alabileceği başka eğitim kurumlarına gitmeye devam ediyor.
Sınava katılan adayların çoğunun omuzları çökmüş, gözlerinde umutsuzluk, endişe, eğik şekilde oturuyor. Sanki omuzlarında tüm dünyayı taşıyor gibiler. Bir bakıma da öyleler. Yıllardır aileleri emek vermiş; yememiş, içmemiş çocuğunun, çocuklarının geleceği iyi olsun, ferah olsun diye nice nimetlerden uzak kalmışlar. Sınavdakiler ailelerin bu emeğinin yükünü taşıyor. Diğer yandan yıllardır emek veren hocalarına karşı sorumluluğu taşıyorlar. Akıllarındaki en büyük yük sınavdan istenilen başarıyı gösterip kendilerini kurtarabilecekler (!) mi? Yeni nesil daha hayata atılmadan içten çürüyor. Arkadaşlar arası rekabetler, akrabaların her bayramda, buluşmada “Sen daha adam olamadın mı?” kabilinden “Hala iş mi arıyorsun?” Sözleri, akıp giden ve hala evlenmediği için başlayamadığı hayat.
Hangi gençle oturup sohbet etseniz bu minvalde kendi hikayesini anlatacaktır. Kimisi üniversiteyi bitirip KPSS (Kamu Personel Seçme Sınavı) kapılarında hala dirsek çürüttüğünü, zar zor kazandıkları sınavlardan sonra atanamadıklarını, piyasada işe girebilmek için geç kaldıklarını, hala ailelerinin ellerine baktıkları için utanç duyduklarını, bir türlü aileleri ve toplum tarafından adam yerine koyulmadıklarını, emeklerinin karşılığını alamadıklarını, birilerinin ailesinden olmadıkları için hak ettikleri yerlere gelemediklerini, birilerinin yandaşlığı sayesinde koltuklara kurulduklarını ve bunun gibi daha bir çok şeyden bahsedeceklerdir.
Devlet planlamanın kapatılmasıyla hangi alanda ne kadar çalışana ihtiyaç olduğunun planlamasının yapılamadığı bir yerde ilçelerde dahi açılan üniversiteler çare olmamışlardır. Hatta artık durumu daha da kangren haline getirmişlerdir. Piyasada okuduğu bölümün, mesleğin işini yapamayan onun yerine tezgahtarlık, kuryecilik, seyyar satıcılık, çöp toplamacılığı gibi işi yapan eğitimli, diplomalı binlerce gencimiz var. Bu meslekleri küçümsemiyoruz. Eğitimini alan kişilerin kendi iş sahasında iş bulamamalarına dikkat çekmek istiyoruz. Mesleki liseleri geliştirilmeyen, gençlerininin istihdamını sağlayamayan, gençlerinin gençlik enerjisini sınavlarda tüketen bir ülke ne üretebilir?
Bu kadar söz aklımıza nereden geldi. Geçen hafta 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı sebebiyle büyüklerin atmış olduğu nutuklar bizi bunları düşünmeye itti. Yine geçen hafta ülkedeki evlenme ve doğum oranlarının düşmesi, evlenme ve çocuk sahibi olma yaşının git gide artması, buna bağlı olarak ülke nüfusunun yaşlanması gibi konuların istatistik rakamlarının haberlerin gündemindeydi. Ortaya çıkan tablo ülke geleceği için endişe verici. Fakat bu tabloyu değerlendirirken şunu gözden kaçırmak ta gençlere yapılacak diğer haksızlık. Bir gencin okulu bitirmesi, iş bulabilmesi, erkeklerin askerliğini yapabilmesi derken en iyi ihtimalle yaşı 26- 27’yi buluyor. Bu 26-27 yaşı da takılmadan, yıl eksiği olmadan ulaşılan rakam. Eğer bir de araya üniversite sınavını kazanamayıp sonraki yıla kaldıysa, kpss’lerde, ales’lerde, yds’ler de ömrü geçiyorsa rakam daha da yükseliyor. Hele de üniversitede kredi aldıysa bunu ödemek için harcanan zaman gençler için diğer bir engel oluyor. Gençler ne ara iş sahibi olup bir hayat kurabilsin?
Gençlik yanlış politikalar ve umursamazlıkla tüketiliyor. Bir insanın üretkenlik için en verimli olduğu çağları o sınavdan bu sınava koşarken boşa harcatılıyor. Bu sistemde sıkışan genç ailelerin baskılarıyla da bir çıkmaza giriyor. Geleceğimiz olan gençlerimizin tablosu maalesef bu.
Sevgili büyükler, gençlere bıraktığınız/bıraktığımız yaşanılmaz bu ülke ve dünya için gençlere karşı fazla cüretkar cümleler kurmuyor musunuz/muyuz?
27 Mayıs 2021/ Milli Gazete
https://www.milligazete.com.tr/makale/7223406/elif-ors/gencligim-tukendi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder