Bir yolculuğa çıktığımız zaman yol boyunca gördüğümüz yerlerin -özellikle Osmanlı gibi çok dinli, çok kültürlü yapıya sahip yerleri geziyorsanız- karşıdan baktığımız zaman bile üç aşağı beş yukarı orada yaşayanların kim olduğunu anlarız. Yerleşim yerlerine baktığımızda cami varsa müslümanların olduğunu, kilise varsa hristiyan toplum olduğunu, havra varsa yahudilerin var olduğunu ya da hangi mabed varsa ona inanan bir toplum olduğunu çözeriz.
Mimar Turgut Cansever şehir ve mimari ile ilgili yaptığı konuşmalarda temel olarak bir yerleşim yerinin yapılmasında, tasarlanmasında, inşa edilmesinde orada yaşayan toplumun inançlarını, düşüncelerini, bilgi seviyelerini yansıttığını ve mimarinin kesinlike inanç alanının içinde olduğunu vurgular.
Zaten biz sıradan müslümanlar olarak bu vurguyu Peygamber Efendimiz’in (sav) siyerinden biliriz. Peygamber Efendimiz (sav) müslüman olarak artık Mekke’de yaşayamaz hale geldiklerinde Yesrib’e hicret etti. Ve artık Yesrib, el-Medînetü’l-Münevvere olmuştur. Bu isim değişikliği bile inanışı yansıtan bir tavırdır. Yesrib; serb kökünden türeyen “Zarar vermek, karıştırmak, kötülemek, başa kakmak, bozmak” gibi anlamlarına gelir. Peygamber Efendimiz (sav) insanların isimlerindeki kötü manalı olanların değiştirilmesini, yerine manası güzel isimlerin verilmesini tavsiye ettiği gibi bu uygulamayı şehir isimlerinde de uygulamıştır. Hicretten sonra Hz. Peygamber şehre olumlu anlamlar içeren adlar verilmesini istemiştir.
Peygamber Efendimiz (sav) daha sonra ilk iş olarak şehrin merkezine cami yapmış sosyal hayatın merkezine İslam’ı koymuştur. Çarşının düzenlenmesi, Ashab-ı Suffe'nin kurulmasıyla daha sonraki kurulan şehirlere örneklik teşkil etmiştir. Hicretten sonra kurulan İslam medeniyetleri şehir kurma modeli Peygamber Efendimiz’in (sav) Medine’de yaptıkları örnek almıştır.
Şimdi bakalım yaşadığım yerleşim yerlerine biz hangi inanışın ifadesi olan şehir/kent/yerleşim yerlerinde yaşıyoruz? Dışarıdan birisi ülkemize baksa bizim hangi inanışa, düşünceye sahip olduğumuzu düşünür? Şehirlerin kurulumundan, evlerin, mahallelerinin inşasına ve dahası yaşayan insanlarına baksa bizim hakkımızda ne hüküm verir? Geçtik şehirlerin İslam’a göre yapılmasına sokaklarımıza, caddelerimize, meydanlarımıza baksa okullarında, camilerinde “Temizlik imanın yarısıdır.” diye anlatılan ve böyle bir dinin müntesibi olduğunu iddia eden bizler hakkında ne düşünür?
Yeni yeni yapılan tokilere ve apartmanlara bakılsa tek tip yaşam modelini dayatan komünist gibiyiz; insanların yaşadığı ev sistemine bakılsa Sanayi Devrimi’ne yeni başlamış apartman modeli gibiyiz; şehrin/kentindeki alış-veriş merkezlerine (avm) şehrin hemen kıyısına yapılan stadlara, şehrin dışındaki mezarlıklara bakılsa kapitalist gibiyiz; restore edilen tarihi eserleri kıyaslasak Hristiyan gibiyiz; sokak, cadde, kurumlara verilen isimlere bakılsa Anadolu’nun pagan dönemindeyiz; kamu alanlarımızın temizliğine bakılsa hiç medeniyet görmemiş kabileler gibiyiz; çevremizi sahiplenmemize, sorumluluğumuza bakılsa her an Orta Asya’ya dönecek gibi şehirlerimizi sahiplenmemiş göçmenler gibiyiz.
Mimar Cansever’e göre şehirlerimizi “İnsanı dünyayı güzelleştirmekle görevli en yüce varlık sayan İslam’ın ‘her şeyi yerli yerine yerleştirme’ önerisini, geleceğe temel teşkil edecek” şekilde kurmamız gerektiğinin borcumuz olduğunu savunur genel olarak.
Yaşadığı yerleşim yerlerinde inancını temsil edemeyen/ etmeyen, kendi cümlelerini kuramayanlar, kendi düşünce dünyalarını kuramayanlar, kendi sorularını soramayanlar, kendi sorularına kendi cevabını veremeyenler, kendi şehirlerini kuramayanlar nasıl yeniden bir medeniyeti inşa edebilirler?
Mimar Turgut Cansever’e göre “Şehir, ahlakın, sanatın, felsefe ve dini düşüncenin geliştiği çevre olarak, insanın bu dünyadaki vazifesini, en üst düzeyde varlığının anlamını tamamladığı ortamdır. Bu idraki şehir biçiminin oluşmasını da sağlar ve insanın en üst gelişme düzeyine ulaşmasının temeli olur.”
Bu konuyu ne zaman dert edinmeye başlayacağız? Kendi kelimelerimize, kendi sorularımıza, kendi cevaplarına, kendi şehirlerimize, kendi inancımıza ne zaman sahip çıkacağız? Sahi hangi medeniyetin evladıyız?
4 Şubat 2021/ Milli Gazete
https://www.milligazete.com.tr/makale/6346624/elif-ors/hangi-medeniyetin-evladisin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder