Son on yıllardır her şeyin çok hızlı değiştiğine dair bir kanı var. Bu kanının oluşmasında siyasette, ekonomide ve diğer alanlarda meydana gelen değişimlerin payı büyük. Ve bu değişimlerin medya tarafından “bir yenilik” şeklinde veriliyor olması şüphesiz ki halkın hafızasında “bir şeyler değişiyor dünyada” algısını oluşturuyor. Milletin hafızasında “yeni” şeyler oluyor ve eskinin zorlukları bitiyor, gelecek olanlar hayatlarında olumlu, doğru, güzel şeylerin olacağı algısı insanları tatmin etmeye yetiyor. Sonuçta ne olduğu söylenmediği için de bu algıda yaşayıp gidiyor halklar. Nasılsa susuzluk hiçbir şey algı her şeydir.
Peki, gerçekte dünya değişiyor mu? İnsanlara, toplumun değerlerine zarar veren kanunlar değişiyor mu? Alınan tedbirler toplumda istenilen rahatlatmayı getiriyor mu? Üretilen projeler insanların haklarını olduğu gibi alcağı aldığı, adil bir gelir dağılımını içeriyor mu? Ortaya konulan çalışmalar yeryüzünde açlığı, savaşı, şiddeti, kan ve gözyaşını bitirecek mi? Yıllardır verilen haberler bakarsak her yapılan değişime şu an dünya bu bedbaht halde olmamalıydı.
Bu hızlı gündem değişimleri yaşanırken insanın aklına Erbakan Hocamız’ın aracılığıyla dilimize kazandırılan, Milli Gazete vasıtasıyla insamıza ulaştırılan “Dünyayı Kimler Yönetiyor? Gizli Dünya Devleti” kitabındaki şu başlık geliyor: "Görünürde değişikliğin fazla olması, aslında az olduğunu gösterir” Yani değişim var diye sevinmeden önce meseleye bir eğilmek gerekiyor.
Kısa yakın tarihimize bakalım neler dünyada değişmiş. Hızlı değişim yaşandığı söylenen zaman aşağı yukarı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin yıkılmasıyla Doğu Bloğunun tedavülden kalkmasıyla başladı. Bu değişim öyle bir yıkım getirdi ki insanlar hiçbir şey anlamadan bir çok sıcak savaşa, iç çatışmalara, sömürülere şahit oldu. Bunun çetelesini bile tutamadı. Bosna-Hersek’ten Çeçenistan’a, Ruanda’dan Keşmir’e… Dünyanın birçok alanında yeni yeni ortaya çıkan kargaşalar, ekonomik krizler “değişim”in bir fotoğrafını ortaya koyuyordu.
2000’li yıllara gelindiğinde “değişim” önceki onyıldan daha hızlı bir giriş yaptı. Değişimler ekonomiden siyasete hayatın her alanına tesir ediyordu. 11 Eylül 2001’de meydana getirilen Dünya Ticaret Merkezi’ndeki saldırı müslüman coğrafyasını dünyada tek kutup olarak kalan Batı Bloğunun işgaline açtı. Değişimler o kadar hızlı oluyor ve ülkelerin yönetimleri öyle hızlı değişiyordu ve demokrasi (!) üçüncü dünya ülkelerine ihraç ediliyordu ki, insanlar başlarına gelenlerin ne olduğunu yine muhakeme edemediler. 2001’de evlat Bush’un yönetiminde dünya jandarması (!) Amerika hemen Afganistan’a işgale başladı. O sıralarda da ülkemiz ekonomik krizle uğraşıyor, çeşitli değişimler yaşıyordu. Dünya Bankası’ndan getirtilen Kemal Derviş ülkenin geleceğine yön verecek kanunları Meclis’ten hızlı bir değişimle geçirdi. Hala o değişimin ekonomik sonuçlarını yaşıyoruz. Afganistan’ın işgalinin ardından hemen 2003’te komşumuz Irak’ın Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık önderliğinde oluşturulmuş Çok Uluslu Koalisyon Kuvvetleri’nce işgali diğer bir değişim hareketi oldu. Dünyaya ve Irak kamuoyuna bir diktatörden masum insanları kurtarıp demokrasiyi getireceklerini, dünyayı kimyasal silahlardan kurtaracaklarını vaat ederek koskoca bir ülkeyi ve tarihi talan ettiler. Irak petrollerinden öte tarihi kütüphanelerini talan etmede, kutsal olan ne varsa yok etmede Moğolları geçen Müttefik Kuvvetleri ve işbirlikçileri bu kan gölü üzerinden kendi iktidarlarını koruyup yerlerini sağlamlaştırdı. Bu “değişim”in arkası da kesilmedi. (20 Mart 2003, tarihi işgalin başlamasının tarihi, ülkemizde koskoca müslüman coğrafyasına çekilen bu operasyonun başladığı tarihte MB Başkanın görevinden alınmasıydı, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıydı, büyükelçilerin görevinin değiştirilmesi gibi gündemlerle bu zulmün üstü tekrardan örtülmeye, tüm insanlığın gözünden kaçırılmaya çalışıldı.)
Sovyetlerin dağılmasıyla başlayan çok değişiklikler Kuzey Afrika’da başlatılan Arap Baharı ve sonuçlarıyla devam etti. Libya’nın NATO güçlerince işgali Libya’nın kaynaklarının, petrollerinin küresel sermaye güçlerince ele geçirilmesi sonucunu kaçınılmaz olarak doğurdu. Büyük İsrail’in sınırları içerisinde olan topraklarda çıkarılabilecek kadar kargaşa, iç çatışma, ekonomik buhran, siyasi buhran, kimi yerlerin silahla kimin yerlerin de işbirlikçi yönetimlerle çıkarılan kanunlarla talan edildi.
Bu kadar çok olayın altında ortada tek şey kalıyor: Tüm insanlık daha beter şekilde sömürülmesi. Yani “Görünürde değişikliğin fazla olması, aslında az olduğunu gösterir”nin ispatı. kişiler değişiyor, kurallar değişiyor, bloklar değişiyor ama insanlığın sömürülmesi gerçeği değişmiyor.
Sözümüzü uzatmayalım ve Erbakan Hocamızın şu sözleriyle tamamlayalım: “Dolarla sömürüyorlar! Dünyada 75 trilyon dolarlık alışveriş yapılıyor, yarısı siyonizme gidiyor. Bu alışverişler vasıtası ile bütün insanları sömürüyorlar.
Hacca gidiyorsun, uçağın IATA üyesi olmazsa uçamaz, Rockefeller'e bilet parasının %9'unu vereceksin. Suudi Arabistan' a para göndereceğim dersen %1'ini vereceksin. Pakistanlı kardeşimden mal alacağım dersen %5'ini vereceksin. Bu nasıl dünya yahu? Ben bu örtüyü kaldırdığım zaman altına birde bakıyorsun ki nerede para varsa siyonizm oraya havuzunu kurmuş, pompasını yerleştirmiş, hortumunu koymuş, emip duruyor. Sen uyuyup dururken siyonizm bu parayla dünyayı avucunun içine alıyor.”*
…
Dünyada değişmeyen gerçek: Hepimizin sömürüldüğü gerçeği!!!
*Milli Görüş İktidarı:Niçin ve Nasıl, Necmettin Erbakan
25 Mart 2021/ Milli Gazete
https://www.milligazete.com.tr/makale/6811548/elif-ors/dunyada-degismeyen-somuruldugumuz-gercegi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder