Okul öncesi dönemdi. Okuma-yazma bilmediğim ülke, sınır, coğrafya, bayrak gibi kavramlarının küçük bir çocuk için hiçbir karşılığı olmadığı zamanlar. Bir ezgi vardı: “Afgan Dağları'nda kar kucak kucak/ Ne ev, ne bark kalmış ne de bir ocak” diye başlayan “Afgan’da olanlar yürekler dağlar/ Cihad eden değil, etmeyen ağlar” diye devam eden. Rusların Afganistan’da yaptığı zulmü, işlemiş olduğu cinayetleri Türkiye’deki Müslümanların gündemine getiren o ezgiydi. O ezgi sayesinde öğrenmiştim(k) Afganistan diye bir yer var. Orada “kardeşim” dediğimiz insanlar var ve onlar Rusya’nın baskı, zulmü ve işgali altındalar. Kan, gözyaşı, işgal sayesinde ilk öğrendiğim ülke ismi Afganistan olumuştu böylece.
İlkokula başladığım senelerdi. Çikolatadan daha çok leblebi tozunu bildiğimiz, yeni yeni özel televizyonların yayına başladığı, TRT’nin dışında takip edilecek haber saatlerinin gündem olduğu zamanlar. Bu haber saatlerinde televizyon ve dünya tarihinde bir ilk gerçekleşiyordu. Verilen haberlerde savaş uçakları canlı yayında bir ülkeyi bombalıyordu. Savaş uçaklarının bir ülkeyi nasıl bombaladığını tüm insanlık sanki bir filmi seyreder gibi seyrediyordu. Bu insanlık tarihindeki ilk canlı işgaldi. Bombalanan yer Irak’mış ve Saddam isminde bu ülkenin yöneticisi kötü bir adam varmış. ABD denilen dünyanın jandarması tüm dünya kamuoyunun gözü önünde Saddam’a haddini bildiriyormuş. Bu had bildirme sürecinde “petrole bulanmış karabatak”la insanlık oyalanırken ‘kardeşlerimiz’ çoluk-çocuk, kadın, ihtiyar, sivil, masum demeden katledilmiş, biz sadece seyretmiştik. Kan, gözyaşı, işgal sebebiyle öğrendiğim ülke ismine Irak’ta eklenmiş oldu.
Artık ülke, sınır, coğrafya, bayrak gibi kavramların ne olduğuna dair bilgilerimin arttığı zamanlardı. Kendi bayrağımdan sonra ‘Beyaz Zambaklı’ bir bayrak öğrenmiştim: Bosna-Hersek’in bayrağı! Bunu öğrenmeme sebep yine ‘kardeşlerimizin’ uğradığı, maruz kaldığı zulümdü. Zalimin adı değişmiş, mazlumun coğrafyası değişmiş ama ortada hâlâ sadece seyrettiğimiz vahşetler yaşanıyordu. Kan, gözyaşı, işgalle öğrendiğim ülke bu sefer Bosna-Hersek’ti.
Osmanlı Devleti’nden sonra yeryüzünde kurulmaya çalışılan “Yeni Dünya Düzeni”nde, Müslüman oldukları için ve çoğu sadece isimleri müslüman olduğu için zulme uğramış, ezilmiş, tecavüz ve işgale maruz kalmış ‘şehir, ülke’ isimleri listesine her gün yenileri ekleniyordu. Çeçenistan, Kosova, Filistin, Keşmir, Ahıska, Somali, Sudan, Doğu Türkistan, Lübnan ve şimdi Arakan... Bir nesil “isim, eşya, şehir, ülke oyun”unu oynarken yazdığı şehir ve ülkeleri coğrafya derslerinde değil bu zulümler sebebiyle öğrendi. Kabil, Hama, Sarayova, Bağdat, Basra, Beyrut, Ramallah, Kudüs, Zepa, Hocalı, Darfur, Mogadişu...
Mağdur, mazlum ve hakkını savunamayanların bile –mazlumun kim olduğuna bakmaksızın- hakkını savunacağı sistemi kurmakla görevli olanların temsilcileri yani bizlerin öğrenmesi gerektiği kaç şehir ve ülke kaldı acaba? Daha kaç katliam görmemiz, kaç savaş, kaç işgal gerek kendi coğrafyamızı öğrenmek için?!? Bir nesil daha yetişirken şehir ve ülke isimlerini ‘terbiye olmamış Batı’nın yaptığı zulümler sayesinde mi öğrenecek?
“Size ne oluyor ki; Allah yolunda “Ey Rabbimiz, ahalisi zalim olan şu ülkeden bizi çıkar. Bize tarafından bir dost gönder ve bize tarafından bir yardımcı gönder” diyen zayıf bırakılmış erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda çarpışmıyorsunuz?” ayetinin muhatabı bizler ya; yeryüzündeki bütün insanların bekledikleri, özledikleri barış ve adalete dayalı “Yeni Bir Dünya”nın kuruluşuna öncülük yapmak görevini yerine getirmek için tüm gücümüzle çalışacağız. Ya da “güneş dürüldüğü, yıldızların söndüğü, dağların yürütüldüğü ve cehennemin getirileceği” günde ki hesaba hazırlanacağız!
Milli Gazete/ 13 Ağustos 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder